Bakan Selçuk Anadolu Ajansı Editör Masası’na Konuk Oldu

Bakan Selçuk Anadolu Ajansı Editör Masası’na Konuk Oldu
31 Aralık 2020 12:15
988
A+
A-

Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası’nda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı.

Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası’nda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı.

Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, Anadolu Ajansı Editör Masası’na konuk olarak soruları yanıtladı. Mart ayından bu yana yeni tip koronavirüs (Kovid-19) gölgesinde eğitime devam edildiği belirtilerek genel bir değerlendirme yapması istenen Selçuk; bu dönemin zor geçtiğini, bu zorluğun aynı zamanda yeni imkânların, yeni ihtiyaçların ortaya çıkmasına da yol açtığını söyledi.

Dünyanın hiçbir ülkesinin salgına hazırlıklı olmadığını ifade eden Selçuk; bütün ülkelerde var olan problemlerin Türkiye’de de bulunduğunu dile getirdi.

Türkiye’nin bazı avantajları, bazı dezavantajları bulunduğunu aktaran Selçuk, dünyanın önde gelen ilk 20 ülkesine bakıldığında okulların tam zamanlı açıldığını ancak Türkiye’nin daha kontrollü gitmeyi tercih ettiğini, vakalara, Bilim Kurulunun tavsiyelerine bağlı olarak fotoğrafı günlük kontrol ettiklerini bildirdi.

Selçuk; dünyada en çok canlı ders yapan, öğretim kademelerinin her birine ayrı olmak üzere 3 televizyon kanalı kurabilen üç dört ülkeden birinin Türkiye olduğunu anlattı. Eğitim portalı dünyada birinci olan yani öğretmen ve öğrencinin dünyada en çok girdiği eğitim portalının da EBA olduğunu aktaran Selçuk, bu konularda Türkiye’nin avantajlı olduğunu dile getirdi.

Dünyada EBA destek merkezi ve gezici destek merkezlerinin ilgi çektiğini, Japonya’nın en büyük medya kuruluşunun Türkiye’de 1 hafta kaldığını ve konuya ilişkin yayın yaptığını belirten Selçuk, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bütün bunlara baktığımızda şunu görüyorum: Bizim avantajlı olduğumuz bu tür yerler var ama dezavantajlı veya eksik olduğumuz yerler de var. Her şeyi dört dörtlük yapamadık. Bunu çok rahatlıkla söylerim, bunu samimi olarak söylüyorum. Neyi yapamadık? Okulları iki gün açmamızdan dolayı ortaya çıkan eğitim eksiğini tamamlamakla ilgili daha çok şey yapılabilir, bu yoldayız. Canlı derse erişim konusunda sıkıntı çeken çocuklarımıza daha çok olanaklar sağlamalıyız. Bu konuda da yapacağımız ödevler var. Dezavantajlı olduğumuz veya eksik olduğumuz yerlerden bahsederken bu tür konuları söylüyorum ama belki dünyada en çok öğretmen eğitimi yapabilen yine birkaç ülkeden birisiyiz. Bu da çok özel bir durum benim için.”

“Başka ülkelerle kıyaslama yapılması daha rasyonel”
Bakan Selçuk, herhangi bir konuda eleştiri söz konusuysa başka ülkelerle kıyaslama yapılmasının daha rasyonel olacağını dile getirdi.

Bu süreçte en büyük destekçilerinin veliler olduğunu ifade eden Selçuk, “Ailelerin yirmi dört saat çocuklarla beraber olması ve onların eğitim öğretimine destek olması, gerçekten büyük bir iş. Hepsine şükran borçluyum Millî Eğitim adına.” diye konuştu.

Köy köy, kasaba kasaba, ev ev dolaşarak nerede ulaşılamayan hangi çocuk var diye cansiperane mücadele eden öğretmenler bulunduğunu da aktaran Selçuk, onlara da teşekkür borçlu olduğunu söyledi.

Genel olarak bakıldığında gelecek sürecin belirsizliği ve bilinmezliğinin sürekli olarak kararları dinamik tutmayı zorunlu kıldığını anlatan Selçuk, şöyle devam etti: “Mesela ‘Bir karar aldınız, niye değiştiriyorsunuz?’ deniyor. Ben salgının seyrinin buraya geleceğini bilemiyorum ki ya da Bilim Kurulunun tavsiyelerinin belli toplantılardan sonra farklılaşacağını bilemiyorum ki bunu, onlara danışıyoruz. Burada şöyle bir şey var: Toplum da hemen her şeyin cevabını bir yıllık istiyor ama bizim öyle bir cevabımız yok. Biz bir karar aldığımızda bunu muhakkak surette belirli olgunlaşmalar sonucunda alıyoruz. Mesela diyelim ki bugün bir kararla ilgili sosyal medyada talep var ama üç gün sonra Bilim Kurulu toplanacak, o toplantının verilerini almam lazım. Arkasından Sağlık Bakanlığımızla bir müzakere etmemiz lazım, arkasından salgınla ilgili İçişleri Bakanlığının verisini gözden geçirmemiz lazım, vesaire… Bütün bunlar tamama ermeden bir karar veremiyoruz. ‘Siz bu veriler olmadan hemen kararı açıklayın.’ deniyor, bunu yapamıyoruz, elbette.”

Öneriler de geldiğini belirten Selçuk; bunların bir kısmı yapılsa binlerce dava açılacağını, alınan kararın hukuksal bir altyapısının olması gerektiğini dile getirdi.

Bazı önerilerin sistemin bütünlüğünden kopuk olduğunu, yapılması hâlinde başka sorunlara yol açacağını anlatan Selçuk, şunları söyledi: “Bizim bu çerçevede geriye doğru baktığımızda işin büyük bir kısmında müsterih olduğumuzu söyleyebilirim. Bu koşullarda bunu yapabilmek; ülke olarak, ana baba olarak, öğretmen olarak, okul yöneticileri olarak bunu yapabilmek gerçekten büyük iş. Neye göre büyük iş? Başka ülkelere baktığımda büyük iş. Eksiklerimizin olduğunu görmemiz ve bunlar için çaba sarf etmemiz ve daha iyisini yapma gayretinde olmamız, iyi niyetle bu çabanın içinde olmamız, bizim en doğru pusulamız. Şunu söylemiyoruz, ‘Hiç bir sorun yok.’ da demiyoruz ‘Her şey mükemmel.’ de demiyoruz, ‘Her şey kötü.’ de demiyoru çünkü veriye bakıyoruz. Biz ‘Şu kalemlerde oldukça iyiyiz, şu kalemlerde çalışmamız lazım.’ Bizim baktığımız geleceğe dair de bu.

Bütün ülkeler okulları tam zamanlı açarken kendilerinin bunu yapmadığının sorulduğunu aktaran Selçuk, “Açmadık çünkü bizim koşullarımız, bizim ülkemizin yapısı, bizim sosyal hayatımız, bizim düğünlerimiz, bizim cenaze törenlerimiz… Bütün bunların sosyoantropolojik fotoğrafına bakmak zorundayız. Hepsi beraber nasıl evriliyor, gelişiyor ve değişiyor, buna bakarak karar veriyoruz.” dedi.

Bu kararların arkasında yüzlerce bilim insanı bulunduğunu belirten Selçuk, “Ölçmeyle ilgili ayrı, çocuk psikolojisiyle ilgili ayrı, psikiyatri alanında ayrı, hepsiyle ilgili uzmanlara danışıp konuşuyoruz ve yapıyoruz yoksa masa başında böyle bir değerlendirme yapmamız tabii ki mümkün değil.” diye konuştu.

“Normalde neyse uzaktan eğitimdekiler de yansıması”
“Uzaktan eğitimin yüz yüze eğitimden farklı olduğu ifade edilerek uzaktan eğitimde öğrencilerin daha mı az öğrendiği” yönündeki soruya karşılık Selçuk, okullarda belli dönemlerde, belli süreçler yaşandığını anlattı.

Okullarda bahar gelince ya da sınav sonrası gevşeme olduğunu, belli yaşlarda gevşemenin, belli yaşlarda disiplinin arttığını, belli yaşlarda oyun tabanlı yaklaşımın, belli yaşlarda bireysel çalışma ya da grup çalışmasının arttığını, normal sınıflarda belli çocukların hep parmak kaldırdığını, belli çocukların hiç kaldırmadığını, bazı çocukların katılımının çok yüksek olduğunu, bazı çocukların ailelerinin çok ilgili, bazılarının daha az ilgili olduğunu belirten Selçuk, “Buradaki durum normalde neyse aslında uzaktan eğitimde de velinin ilgisi, çocuğun disiplini, ödev yapan çocuklar ve ödev yapmakta biraz zorlanan çocuklar vesaire… Bunların hepsi aslında bir yansıma.” ifadesini kullandı.

Daha önce hiçbir şekilde köy okullarındaki birleştirilmiş sınıflardaki öğrencilere kucak dolusu yayınlar, kitaplar göndermediklerini, daha önce özel eğitime ihtiyaç duyan özel çocuklara mobil uygulamalar, yayınlar, kitaplar, dergiler göndermediklerini çünkü bunların okullarda yapıldığını anlatan Selçuk, “Daha önce öğretmen eğitimi için çok daha sınırlı alanda hareket ediyorduk ama şimdi her bir öğretmenimizin milyonlarca saat ders alma konusunda bir atmosferi oluştu. Uzaktan eğitimin kurduğumuz öğrenme yönetim sisteminde bunu yapabiliyorlar. Daha önce öğrencilere çalışma kitapları, ilkokul 1, 2, 3 ve 4. sınıf vesaire… Onlara çalışma kitapları göndermezdik, sadece ders kitabı gönderirdik. Şimdi ekstra kaynak olsun diye bunların da her birini somut olarak, basılı olarak veriyoruz. Hepsi ücretsiz.” diye konuştu.

Dünyada ve Türkiye’de bu dönemin çok özel olduğunu ve bilimsel olarak araştırılması gerektiğini ifade eden Selçuk, Millî Eğitim Dergisi’nin son sayısında sadece Türkiye’de ve dünyada salgın süercinde eğitimi araştıran yüzlerce makaleden seçilmiş makaller bulunduğunu söyledi.

Selçuk, “Bunlar bilim insanlarımızın, bizim sahada, okullarımızda, velilerimizle, öğretmenlerimizle yöneticilerimizle yaptıkları çalışmaların sonuçları. Bize şunu soruyorlar ‘Sahada çalışma var mı’, tabii ki var, yüzlerce var. Bu yeni çıktı. Bütün bunları şundan dolayı söylüyorum, daha önce canlı ders yapabilme kapasitemiz 100 bin civarındaydı bütün Türkiye’de şu anda 3 milyonu geçtik. Bu imkanlar da geçmişe göre bir avantaj sağlıyor. Bunu da ifade etmekte yarar var.” dedi.

Bazı velilerin çocuklarının uzaktan eğitim derslerinde dikkatini yeterince toplamadığı yönünde şikayetleriyle ilgili görüş ve değerlendirmelerinin sorulması üzerine Selçuk, şunları söyledi: “Bu herkes açısında zor bir dönem. Çocuklar da bunalıyor. Bu gerçekten kolay bir durum değil. Uzun soluklu maraton koşulması gereken bir süreç. Ben çocukluğumdan hatırlıyorum; veliler çocuğum ders kitabın arasına Tommiks, Teksas koyuyor onu okuyor diye şikayet ederdi. Yüz yüze derslerde bazen öğretmenlerin ‘oğlum-kızım sen burada mısın?’ diye sorusu olurdu. Şimdi bütün bunlar düşünüldüğünde, hayat aslında bütünü açısından aynı fotoğrafı sergiliyor. Çocukların müzik, eğlence, film, spor vesaire gibi bazı kaçış yollarıyla başka alanlara yönelmesi stresi daha da yükseltmemek için bir şekilde rahatlama alanları olarak kendi kendilerine yapmaya çalıştıkları bir şey. Bunların tamamını yasakladığınızda düdüklü tencerenin deliği olmamış oluyor. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim; bizim çocuklarımıza sporu, sanatı bu kadar öncelememizin, kitap okumayı bu kadar önceleme nedeni de bu zaten.”

“Mevzuatta değişiklik yapıp, alanı rahatlatmaya çalışıyoruz”
Bakan Selçuk, 22 Ocak’ta başlayacak sömestr tatili öncesi öğrencilere dijital karne verilip verilmeyeceği sorusunu, şu şekilde yanıtladı: “Evet dijital bir karne var çünkü bizim yüz yüze karne vererek hareketliliği artırmak gibi bir niyetimiz tabii ki yok. O yüzden de bir dijital karne söz konusu. Liseler için birinci dönemle ilgili notlandırma süreci bittikten sonra karne olabilir. Biz mevzuatın esnekliği içerisinde çocuklarımız ve velilerimiz açısından en kolay hangisi oluru düşünmeye çalışıyoruz. Hatta bazen şunu yapıyoruz; olağanüstü dönemler için ihtiyaç duyulabilecek bazı hususlar, mevzuatın içerisinde olmayabiliyor. O yüzden de biz kimi zaman mevzuatta değişiklik yapıp, alanı rahatlatmaya çalışıyoruz.”

“Salgının bu kadar yükseleceğini önceden bilemiyorum ki”
Sene sonu sınavları konusunda durumun ne olduğunun sorulması üzerine Selçuk, şu bilgileri verdi: “Salgınla ilgili ilçe-ilçe, il-il, köy-köy nereden neyimiz var, ana sınıflarında kaç öğrencimiz temaslı. Ailede kaç kişi var? Birlerde, ikilerde, beşlerde, yedilerde kaç kişi var, bunların hepsini günlük izliyoruz. Hangi sınıf seviyesinde temaslı ya da pozitif birey sayısı fazladır, bunlar da günlük olarak görünüyor bizde. Bütün bunlarla alakalı olarak Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu’nun belirli bir eşik belirleyip, bu eşikten sonrasında’ yüz yüze de yapabiliriz, sınavı da yüz yüze yapabiliriz vesaire’ demeleri söz konusu. Bizim buradaki amacımız şu: Biz en başta desek ki hiçbir sınav yok hiçbir şekilde bir sorumluluk söz konusu değil. Bu inanılmaz bir gevşemeye ve önümüzdeki 5-6 senenin eğitim sistemini felç etmeye yönelik bir şeye dönüşecek.

Bizim süreç dinamiktir dememizin, duruma göre farklı davranırız dememizin eleştirildiği bazı durumlar da var. Daha önce böyle demiştiniz, şimdi böyle diyorsunuz. Ama koşullar değişti. Yani ben salgının bu kadar yükseleceğini önceden bilemiyorum ki ya da aşı ile ilgili sürecin tam olarak nasıl netleşeceğini, dünyadaki etkisinin ne olacağını tam olarak bilemiyorum ki. Eğer olumlu gelişme, değişme söz konusu olursa şunu şunu yaparız diye biliyoruz. Olumsuz olursa da şöyle bir hazırlığımız da var. 15 Şubat’ta hangi yaş gruplarında yüz yüze eğitime tam olarak geçebiliriz, bu konuda bir hazırlık yaptık. Bu hazırlıkla ilgili açıklamayı yapabilmem için yan taraftaki dosyada salgının seyrini ve Sağlık Bakanlığı’nın verilerini görüyor olmam lazım. Bu veriyi gördükten sonra bunu devreye sokuyoruz.”

Milli Eğitim Bakanı Selçuk, açıklama yapmak ve yüz yüze eğitim konusunda her zaman kontrollü gitmeyi tercih ettiklerine değinerek, “Bunun nedeni şu; bir krizi yönetmekten riski yönetelim. Kriz çıksın da sonra buna çözüm bulalım, bununla uğraşmak istemiyoruz. O yüzde de bu çocuklarımızın yıl sonu sınav notunun nasıl olacağına ilişkin olarak şu anda olağan durumdaki mevzuatı esnetip, iki, üç tane sınav ve projeler, performans vesaire. Olağan durum değil ki olağan mevzuata göre karar verelim. Olağan üstü bir durum var. Onun için sadece tek sınav olabilir. O yüzden katılım puanı, proje, ödev vesaire olabilir diyoruz. Bunu diyebilmek için de yönetmelik değişikliği yapıp, bir esneme getirip ona göre karar veriyoruz. Yani hukuka da uygun olsun diye. Çünkü olağanüstü durum için bir salgın dönemi için mevzuat yazılmamış haklı olarak. Bu çerçevede baktığımızda biz öncelikle ikinci dönemin başlangıcı için neye hazırız, neyi planlıyoruz? Bu saat için müfredatın ne kadarından sorumluyuz. Biz diyoruz ki LGS haziranın ilk haftasında yapılacak. Şimdi ben bunu önceden söylemek zorundayım ama koşul değişirde bunu yapamazsak. Ama önceden böyle demiştiniz niye değiştirdiniz. Çünkü ihtiyaç oldu. Böyle bakmak durumundayız.” diye konuştu.

“Canlı derste EBA’da dünyada birinci olmamız tesadüfen değil”
Kolay olana kaçıp en zor durumda olabilecek her şeyi baştan söylemenin doğru olmadığına işaret eden Selçuk, “En sonunda deniliyor ki, ‘Madem bunu yapacaksınız en başta yapsaydınız.’ Biz sistemin bütününü kontrol etmek zorundayız. Çocukların psikolojisi, motivasyonu çok önemli. Biz tamamen boşladığımızda onların motivasyonunun ne olacağını psikolojik olarak kestirmek durumundayız.” ifadesini kullandı.

Mart ayında diğer ülkelerdeki uygulamaları incelediklerini, buralarda mail atılarak konulara bakılmasının istendiğini aktaran Selçuk, Türkiye’de ise 10 günde üç kanal kurulduğunu, canlı ders kapasitesinin artırıldığını, binlerce cilt eser basıp gönderildiğini, öğretmenlere eğitim verildiğini hatırlattı.

Selçuk, “Canlı derste EBA’da dünyada birinci olmamız durup dururken değil. Her ülkenin EBA benzeri sistemleri var. Peki onlar neden öğretmenlerin, çocukların girişi, orada kalma süresi açısından birinci değiller de Türkiye birinci? Bütün ülkelerin sıralamasını gördüğümde rahatlıkla biz bu konuda başarılıyız diyorum.” şeklinde konuştu.

Kurulan televizyon kanallarının içeriği konusunda acemi olduklarını, yayıncılık birikimlerinin düşük olduğunu dile getiren Selçuk, hatalar yapıldığını ancak sonrasında öğrenildiğini anlattı.

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, “Hata yapıyoruz, yapabiliriz ama bu bir yol ve yolculuk. Büyük hatalar yapmaktan ve hatalarımızın sayısının çok olmasından endişe ederim.” dedi.

Uluslararası muhataplarla bu konuda neler yapıldığına ilişkin görüşüldüğünü, fotoğrafın bütününe bakıldığında Türkiye’de rahatlatıcı bir durum olduğuna dikkati çeken Selçuk, “Ama sadece Türkiye’ye bakıp da 18 milyon öğrencinin 3 milyonunun erişim sorunu var. Bu büyük bir sorun, kabul ediyoruz. Bu sorunun iyileştirilmesine çalışıyoruz. 3 milyonla ilgili erişimdeki bu sıkıntıyı çözmeye çalışırken 15 milyona da bir şey verdiğimizi görmek lazım.” değerlendirmesini yaptı.

“Okullarda neyi nasıl yapacağımızı Sağlık Bakanlığından bir ekiple çalışıyoruz”
Millî Eğitim Bakanı Selçuk, aşının istekli olan öğretmenlere yapılması konusunu konuştuklarını ancak netleşen bir durumun bulunmadığını, prensip olarak belli olduğunu söyledi.

Okullardaki hazırlıklarla ilgili dünyanın neler yaptığına ilişkin toplantılar yaptıklarının bilgisini veren Ziya Selçuk, şunları kaydetti: “Okullarda neyi, nasıl yapacağımızı Sağlık Bakanlığından bir ekiple beraber çalışıyoruz. Bununla ilgili bir kitapçık hazırlanıyor, öğretmenlerimiz okullarımız için aşı konusunda… Bütün bu çalışmalarla beraber giderek bu alandaki en risklilerden başlayıp sonra toplumun tamamını kuşatan bir yere doğru gitmek bizim eğitimi yüz yüze yapmamızın önünü çok açacak.”

“Lise öğrencileri için önümüzdeki süreçte yüz yüze sınav yapılması yerine, farklı bir ölçme değerlendirme yöntemi uygulanabilir mi?” sorusu üzerine Selçuk, eğitimde eksik bırakılan her şeyin bir sonraki senenin problemi hâline geldiğine dikkati çekerek “Bir sonraki seneyle de kurtulamıyoruz. Ondan sonraki sene ve hatta üniversitedeki matematik mesela, bu problem oraya taşınıyor. Türkiye’nin çok uzun yıllar sekiz on sene bu eksik nedeniyle eğitimde çok düşük bir performans göstermesi bizim göze alamayacağımız bir şey.” ifadelerini kullandı.

Eksiklerin tamamlanarak gidilmesi gerektiğini vurgulayan Selçuk, şöyle devam etti: “Lisede öğrencilerimiz sınav olacakları zaman her türlü tedbiri fazlasıyla alacağız, biz bunu LGS’de gösterdik, başka durumlarda gösterdik. Yani her türlü dezenfekte işlemi, her türlü maske, mesafe, bir sınıfa girecek öğrenci sayısı… Evdeki ve sokaktaki durumdan, alışveriş yapılan çarşı pazardan veya başka mekânlardan daha kontrollü bir ortam sağlıyoruz. Bunu göz ardı etmemek lazım.”

Selçuk, okullarda temaslı bir öğretmenin gözetmen olmasının söz konusu olmadığını, ailesinde temaslı veya pozitif bulunan bir öğrenciye daha sonra mazeret sınavı yapılabileceğini aktardı. Bakan Selçuk, şunları söyledi: “Çok büyük kontrol altında yapılan bir iş olduğu için rahatız biz. Diyelim ki bir çocuğumuzun başka bir hastalığı söz konusu. Bu özel bir durum ve o başka bir zamanda sınavını olur. Hiç sorun değil bu. Ama biz en baştan ‘Hiçbir sınav yok, hiçbir şekilde yapılmayacak dediğimizde ki ilkokulda zaten yapılmasını hiç düşünmedik. Ortaokulda fotoğrafa baktığımızda yapılan çalışmalar, canlı dersleri tamamen rahat bir alanımız olarak gördük. O yüzden de orada bunu yapabiliriz dedik. Ama lisede, çocuklarımızın bütün değişkenler açısından incelenmesi sonucunda onların üniversiteye yönelik hazırlıkları da düşünülerek yüz yüze sınavlarının daha iyi olacağı konusunda ölçme değerlendirme heyetimiz bir karar verdi. Sahaya sorduk. İl yöneticilerimize, okul müdürlerimize, öğretmenlerimize danıştık. Genel tablo bu yönde olduğu için öyle bir karar aldık. Yoksa ‘Şöyle mi yapsak, böyle mi yapsak…’ denilen bir iş değil, çok uzun soluklu bir iş ama diyelim ki bu istatistiklerde bir kırılma, bambaşka bir şey olur. Yine gözden geçiririz, o esnekliğimiz her zaman söz konusu.”

“Bilimsel verilere bakmadan yapamayız”
Selçuk, alınan kararlarda veli, öğretmen ve öğrencilerden gelen tepkiler ile sosyal medyadan gelen değerlendirmelerin etkisinin sorulmasına karşılık şu değerlendirmeyi yaptı: “(Sosyal medyada bir talep olduğunda, evet talep çok oldu, bunu yapalım.) Böyle bir şey elbette mümkün değil, bu bir yanılgı ve bir sorun. Eğitim kararları, bilimsel verilere dayalı olarak yapılıyor, sürecin tamamlanması gerekiyor. Bilim Kurulunun toplantı sonuçları çıkmadan, istatistiklerle ilgili veriler gelmeden bu kararı alamam ama bu arada sosyal medyada bir talep olsa ‘Alın, alın…’ şeklinde asla almayız. Yani olgunlaşmadan bir karar alamayız. ya da sistemimizin orta ve uzun vadede probleme girebileceği bir kararı asla almayız. Bu bir yanılgı. Bilimsel verilere bakmadan yapamayız. Aksi hâlde bu eğitim olmaz. Eğitim bir bilim olduğu için bu kararları alırken elbette toplumun ihtiyaçlarını, beklentilerini göz önüne alıyoruz ama bunun da rasyonel olmasını bekliyoruz.”

Velilerden gelen paylaşımlar
Velilerin sosyal medyadaki tepkilerine değinen Selçuk, şöyle devam etti: “Kızıyorlar, teşekkür ediyorlar, yani bir şekilde ilgileniyorlar. Çağrı merkezimiz var, buraya milyonlarca soru geliyor. Psikososyal destek merkezimiz var. Oraya da velilerimiz başvurup çocuklarının motivasyonu, öğrenme sorunları, güçlükleri konusunda uzmanlarla, psikolojik danışmanlarla görüşebiliyorlar. İki tane sanal robotumuz var. Bu robotlar 46 milyon soruya cevap verdiler geçtiğimiz süreçte. O da dünyada ödül aldı. Birincilik, ikincilik, üçüncülük ödülümüz var bu konularla ilgili. Kamuda ilk sanal robotların kullanımını devreye soktuk.”

Velilerden gelen paylaşımlara tek tek bakıldığı ve incelendiğini kaydeden Selçuk, “Bazı velilerimizi çağrı merkezine davet ediyorlar. Bazen velilerimizden ortak bir sorunla ilgili bir şikayet, istek geldi. O zaman da ‘Şu konuda genel bir talep var, bununla ilgili açıklamamız şu…’ diyoruz ama teşekkürlerin sayısı gerçekten çok yüksek, o da bizi mutlu ediyor.” dedi.

Yüz yüze eğitime geçiş sürecinin uzaması hâlinde, üniversiteye geçiş için yapılan YKS ve liseye geçişte uygulanan LGS kapsamındaki merkezi sınavların kapsamının değişip değişmeyeceğine ilişkin açıklama yapan Selçuk, öğrencilerin haklı olarak “Mart ayında siz bir karar aldınız ve ‘Sadece yüz yüze olan kısmından sorumlusunuz.’ dediniz.” hatırlatmasını yaptıklarını söyledi. Mart ayında televizyonların henüz kurulmadığını, canlı ders kapasitesinin çok düşük olduğunu, öğretmenlerin, okulun, Bakanlığın hazır olmadığını belirten Selçuk, “Hazır olmadığımız bir noktada, bizim yapmamız gereken işlerin olduğu bir durumda elbette biz öğrencinin lehine bir şeyi düşünmek zorundaydık.” ifadesini kullandı.

Yaptıkları hazırlıklar sonrası üniversiteye hazırlanan öğrencilerin rehberlik, sınav, karşılaştırma, konu anlatım gibi ihtiyaçlarının hepsini bulabileceğini belirten Selçuk, ayrıca hafta sonu televizyonlarda soru çözümleri, konu anlatımları olduğunu, öğrencinin konu anlatımını istediği öğretmenden dinleyebileceğini söyledi. Öğrencilerin sınavlara hazırlanırken ihtiyaç duydukları her türlü kaynağı bulabildiğini dile getiren Selçuk, “Buradan baktığımızda bu tür bir hazırlık müfredatın tümünden sorumlu olmakla ilişkisi bakımından uygun görünüyor yine heyetimize soruyoruz, yani bilimsel heyetimize soruyoruz.” dedi.

Bakan Selçuk, şunları kaydetti: “Millî Eğitim Bakanlığı mevcut duruma bakar, olağanüstünün durumuna göre olağanüstü değişik kararlar olabilir, yani bir seyretme de olabilir. Bir ihtimal olarak söylüyorum bunu. Neye göre? Koşullara göre… Burada önemli olan şey şu: Eğer biz diyelim ki türev, integralin olmadığı bir içerikten söz etsek ya da ikinci dönem ‘Hiç yok.’ desek… Bu emin olun üniversiteyi de olumsuz etkileyebilecek, 10’uncu sınıfların 11’ini probleme sokacak, 11’in 12’sini probleme sokabilecek bir durum. Bunları öğrenmiş olmak, çocuğunuz için bir kazanç. Bunu bir sınav meselesi olarak görmeyip hayata hazırlanma meselesi bu… Bu kendini yetiştirme meselesi, donanımlı olma meselesi bu… Burada öğrendiği şey ya da öğrenmediği şey açısından bakıldığında ‘Neyi öğrenmezsen kârdır?’ diye bir işten söz etmiyoruz eğitimde. Eğitim bir tamamlanma prosesidir ve bu sürecin içinde de çocuklarımızın öğrendiği her konu onları ileride üst sınıflarda çok daha rahatlatacak.”

“Aşılama sürecinin bir an önce başlaması konusunda temasımız sürüyor”
“Yüz yüze eğitime geçilebilmesi için öğretmenlerin öncelikli olarak aşılanması planı var mı? Öğretmenlerin aşılanması, yüz yüze eğitime geçilebilmesi için yeterli olur mu? Öğretmenler dışında okullarda görev yapan herkesin aşılanması gibi bir karar alınabilir mi?” sorusu üzerine Bakan Selçuk, okulu bir bütün olarak gördüklerini belirtti. Okulda mümkün olduğunca kontrollü bir alan istediklerini ifade eden Selçuk, şöyle konuştu: “O alanda kim varsa tabii ki hepsi için söz konusu. Öğretmenlerimizin arzu etmeleri hâlinde aşılama sürecinin bir an önce başlaması konusunda da yine Sağlık Bakanlığımız ile temasımız sürüyor. Aşı takvimine bağlı olarak yaşlılar, hekimlerimizden, sağlık çalışanlarımızdan, hemşirelerimizden sonraki ekipte öğretmenlerin de yer alması noktasında ilkesel olarak müzakerelerimiz var. Öğretmenler, sağlık çalışanları ve diğer belli öncelikleri olanların hemen arkasından gelen grupta yer alıyor. Okulların açılmadığı bir toplumda normalleşme olmaz. Normalleşmenin olması için önce bir okulu hâlletmemiz lazım ki toplumsal hareketliliği de bir düzene sokalım. O yüzden de öğretmenlerimizin aşılanması tabii ki önemli.”

“Bizim bir ihtimaller tablomuz var”
“Geçen sene herhangi bir sınav olmadan bir üst sınıfa geçilmişti. Bu senede planlar tutmazsa böyle bir planınız var mı?” sorusuna ise Selçuk, “O da senaryolardan biri. Bizim bir ihtimaller tablomuz var. Her birinin de yanında avantajı dezavantajı var. Bütün bunları saha ile irtibat hâlinde değerlendiriyoruz, bilim insanları ile çalışarak değerlendiriyoruz.” yanıtını verdi.

Sürecin olumsuz devam etmesi hâlinde, önceliklerinin sağlık olduğunu söyleyen Selçuk, şu ifadeleri kullandı: “Çocuklarımızın, öğretmenlerimizin, eğitim çalışanlarımızın sağlığını bir garanti altına alalım, diğer işlemlerin tamamı ondan sonra gelir. Bütün bakış açımız bu. Diyelim ki sağlıkla ilgili bir endişemiz kontrol altına alabiliyoruz, bunu da bilim insanları da teyit ediyor, biz bu süreci işletiriz normal olarak ve hemen uyum sağlarız, zaten hazırız. ‘Yarın açılıyor.’ dese biz hazırız. ‘Çalışanlarla, öğretmenlerimiz ile ilgili, çocuklarımızla ilgili bir risk var.’ denildiğinde hemen tavrımızı koyuyoruz ortaya. ‘Burada risk var, okulları açmayın.’ denildiğinde biz buna uyarak yapmıyoruz, yoksa bu eğitimsel bir karar değil sadece. Biz bu iki kararı, yani sağlık ve eğitim ile ilgili olan tabloyu birlikte okuyarak bir karar veriyoruz. Neticede en iyisi, en faydalısı hangisidir, buna yöneliyoruz.”

MEB

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.