Bakan Özer, AA Editör Masası’nda Eğitim Gündemini Değerlendirdi
Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, Anadolu Ajansı (AA) Editör Masası’nda eğitim gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulunarak soruları yanıtladı.
5 Haziran Pazar günü LGS kapsamında gerçekleştirilen merkezî sınava ilişkin değerlendirmesi sorulan Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, öğrencilerin uzun süre sonra ilk kez maskesiz şekilde sınava girdiğini belirtti.
Büyük bir organizasyon olan sınavda 81 il ve 922 ilçede yaklaşık 700 bin öğretmenin görev aldığını ifade eden Özer, sınavın başarılı bir şekilde yapıldığını söyledi.
30 Haziran’da sınav sonuçlarının açıklanacağını hatırlatan Özer, “Ölçme Değerlendirme Sınav Hizmetleri Genel Müdürlüğümüz çalışmalarını tamamladı. Bugün itibarıyla iptal edilen hiçbir soru yok. Bu çok önemli… Yerleştirmede her bir sorunun kritik bir işlevi, anlamı var. Sınav sadece yaklaşık 1 milyon 236 bin sekizinci sınıf öğrencimizin sadece sınavlı okullara yerleştirilmesiyle ilgili bir sınav. Öğrencilerimizin yüzde 92’si herhangi bir sınava girmeye ihtiyaç duymadan çok rahat bir şekilde tercih ettikleri lise türlerine yerleşebiliyorlar. 30 Haziran’da yerleştirme kılavuzunu da açıklayacağız.” diye konuştu.
“Öğrencilerimiz rahat bir şekilde istedikleri okullara girebilecekler”
Bakan Özer, ortaöğretimde liselere yerleştirmede artık sorunun kalmadığını, hem sınavlı hem sınavsız yerleştirmede özellikle de sınavsız yerleştirmede öğrencilerin 5 tercih yaptığını anımsattı.
İlk 3 tercihe girme oranının her geçen yıl arttığını anlatan Özer, “Tercih yapan öğrencilerin yüzde 70-80’i ilk 3 tercihine yerleşiyor. Bu memnuniyetin ne kadar arttığını gösteriyor. Millî Eğitim Bakanlığının da liselere yerleştirmede kapasiteyle ilgili bölge bölge ne kadar detaylı çalıştığını gösteriyor. Cumhurbaşkanımızın sıklıkla belirttiği gibi isteyen velinin mahallesindeki okula gönül rahatlığıyla çocuğunu verebileceği okulların inşasıyla ilgili yeni bir sisteme adım adım gidiyoruz.” açıklamasında bulundu.
Sınavlı okulların kontenjanlarının belli olup olmadığına ilişkin soru üzerine Özer, “Kontenjanlar belli oldu ama çalışmalar devam ediyor. Bildiğiniz gibi bu oranlar, genelde yüzde 12-13 bandında devam ediyor. Yine aynı şekilde olacak. İlaveler, çıkartılanlar olabilir. Geçen seneki oranla hemen hemen aynı olacak. Belki biraz artmış olabilir. Öğrencilerimiz rahat bir şekilde istedikleri okullara girebilecekler. Onunla ilgili bir sıkıntı yaşanmayacak.” ifadesini kullandı.
“Sorumluluk sınavına girip sınıf geçmeyle ilgili esneklik yapacağız”
Bakan Özer, üniversitesi sınavı döneminde lise son sınıf öğrencilerinin yaşadıkları okula devam stresine ilişkin soru üzerine, 1-2 haftadan bu yana bu konunun gündemlerinde olduğunu dile getirdi.
12. sınıf öğrencileri ve velilerinden çok talep geldiğini vurgulayan Özer, şunları kaydetti:
“Kovid-19 salgını sürecinden geçtik. Tüm ülkeler için beklenmedik, ilk defa deneyimlenen bir süreç oldu. Öğrencilerimizin her zaman yanında olmak için çalışan bir Bakanlığımız. 12. sınıf öğrencilerimizi devamsızlıktan bırakmayacağız, öğrencilerimizin hiçbir kaygısı olmasın. Tüm öğrencilerimizi devamsızlıkla ilgili hiçbir sorun olmadan mezun edeceğiz. Sorumluluk sınavına girip sınıf geçmeyle ilgili de çok esneklik yapacağız. Hangi dersleri aldıysa hepsinden sorumluluk sınavına girebilecek öğrenci. Amacımız, öğrencilerimize imkân verip eğer başarabilirlerse hiç yıl kaybı olmadan süreçleri rahatlıkla ilerletebilecekleri, kariyerlerine devam edebilecekleri bir mekanizma inşa etmek. Hem sorumlu dersi olan öğrencilerimiz hem de diğer sınıf kademelerindeki öğrencilerimiz rahat olsunlar onlara her türlü desteği sağlayacağız. Tekrar tekrar sorumluluk sınavlarını vereceğiz. 12. sınıf öğrencilerimiz, artık devamsızlık konusunu kafalarından çıkarsınlar.”
Ek gösterge düzenlemesi
Bakan Özer, “3 bin 600 ek gösterge düzenlemesinden kaç öğretmen yararlanacak, emekli maaşında artış olacak öğretmen sayısı belli mi?” sorusu üzerine ek gösterge açıklamasından önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın teveccühüyle Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun çıkarıldığını hatırlattı.
Öğretmenlik Meslek Kanunu’nda 1’inci derecedeki öğretmenlerle ilgili 3600 ek gösterge maddesinin bulunduğunu anlatan Özer, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Şu anda sistemimizde 1,2 milyon öğretmenimiz var. Yaklaşık 60 bin öğretmenimiz bu haktan yararlanıyor. 411 bin civarında emekli öğretmenimiz var. Yaklaşık 470 bin öğretmenimiz 3600 ek gösterge hakkından yararlanmış olacak. Bu önemli bir açılım… Sadece öğretmenler değil tüm kamu çalışanları için bu hakkın getirilmesi sevindirici. Meslek grupları arasında herhangi bir rekabet olamaması anlamında hükûmetimizin eşitlikçi bir şekilde yaklaştığı bir konu.”
Öğretmen atamalarının ne zaman yapılacağına ilişkin soru üzerine Özer, öğretmenlerin eğitim sisteminin en değerli varlıkları olduğunu söyledi.
En fazla öğretmen ataması yapan iktidar olduklarını ve 2000’li yıllarda sistem içinde 500 bin civarında öğretmen varken bu sayının bugün 1 milyon 200 bin öğretmene ulaştığını ifade eden Bakan Özer, “İlginç bir gelişme daha var: 500 bin öğretmen var ve eğitim sistemi içinde bu öğretmenlerimizin yüzde 40’ı kadın öğretmenlerden oluşurken bugün bu oran, sayı artmasına rağmen arttı. Yüzde 59, yani öğretmenlerimizin yaklaşık yüzde 60’ı kadın.” diye konuştu.
Türkiye’nin eğitimde son 19 yılda kitleselleşme evresine girdiğini ve okullaşma oranlarını artırdığını, eğitimin önündeki engelleri kaldırdığını söyleyen Bakan Özer, başörtüsü yasağının kaldırılmasından katsayı uygulamasının mağduriyetlerine kadar, engelli özel eğitim gereksinimi duyan tüm öğrencilerin eğitim sistemine kazandırılması için yatırım yapıldığını hatırlattı.
Türkiye’nin bunu yaparken çok ilginç bir şey daha yaptığını ve çoğu ülkenin bunu başaramadığını dile getiren Bakan Özer, “Siz öğrenci sayısını artırabilirsiniz ama öğretmen başına veya derslik başına düşen öğrenci sayısını azaltamadığınız zaman kaliteyi olumsuz etkilersiniz. Türkiye aynı zamanda öğretmen ve derslik başına düşen öğrenci sayısını da OECD ortalamalarına yaklaştırdı. Yani öğrenci sayısını artırırken o oranı da ideal bir seviyeye yakınsadı, bu çok kritik, çok önemli bir şey.” dedi.
“Öğretmen atamaları devam edecek”
Bakan Özer, öğretmen öğrenci oranında ideale yaklaşıldığına, 2000’li yıllarda ortaöğretimde, lisede okullaşma oranının yüzde 44 olduğuna işaret ederek şu değerlendirmeyi yaptı:
“Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı da yüksek, 30-40… Şimdi siz 19 yılda hem bunu yüzde 90’a çıkarmışsınız hem de oranı 17-18’lere düşürmüşsünüz, bu iki şeyi bir arada başarmışsınız. Bunu şunun için diyorum: Şu andaki eğitim sistemindeki öğretmenlerin yüzde 75’ini son 19 yılda atadık, hükümetlerimiz atadı. Dolayısıyla öğretmenlerimiz müsterih olsunlar, öğretmen atamaları devam edecek, özellikle Milli Eğitim Bakanlığının artık yeni önceliklerine göre ağırlık değişecek. Mesela okul öncesine biz ağırlık veriyoruz, şu anda okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılmasıyla ilgili, dolayısıyla alacağımız öğretmenlerde okul öncesi öğretmene ihtiyacımız oranı atayacağımız öğretmenlerde çok daha fazla olacak.”
“İstanbul’a destek vermeye devam edeceğiz”
Son iki atamada hep İstanbul’a ağırlık verdiklerini, 31 Ocak’ta yaptıkları 15 bin öğretmen atamasının 7 bin 500’ünü İstanbul’a tahsis ettiklerini anlatan Bakan Özer, şöyle devam etti:
“Yine bu atamada da yüzde 50’sini İstanbul’a vereceğiz, sayı tam belli olduktan sonra. Dolayısıyla İstanbul’a destek vermeye devam edeceğiz, çünkü İstanbul’a özel odaklandık hem eğitim yatırımlarına, okul yatırımlarına hem fiziki imkânların iyileştirilmesi, güçlendirme, yık yap çalışmaları, deprem güçlendirmeleri, aynı zamanda öğretmen sayısının artırılmasıyla ilgili her türlü destek veriyoruz. Dolayısıyla öğretmen ataması olacak, daha önceki söylediğim sözler, bunlar sadece benim kanaatim değil, biz Millî Eğitim Bakanı olarak kabinede Sayın Cumhurbaşkanımızla görüşmeden böyle bir açıklama yapmamız mümkün değil. Dolayısıyla öğretmen ataması olacak ama takvimini tüm hazırlıklar bittiği zaman Sayın Cumhurbaşkanımız açıklayacak. Yani öğretmenlerimiz rahat olsunlar, öğretmen ataması olacak ve 2022-2023 eğitim öğretim yılına bu atanacak öğretmenleri yetiştireceğiz.”
Bakan Özer, bir soru üzerine, kontenjan çalışmalarının bitmek üzere olduğuna değindi.
Meslek liseleri
Meslek liselerini tercih edecek öğrencilerin mezuniyetlerinde ne gibi avantajlara sahip olacağı ve mesleki eğitimde yeni açılacak bir lise türü olup olmayacağına ilişkin soru üzerine Bakan Özer, Türkiye’nin katsayı uygulamasından sonra meslek liseleriyle ilgili ciddi bir travma yaşadığını belirtti.
Katsayı uygulamasının Türkiye’ye getirdiği 3 maliyet bulunduğunu aktaran Özer, “Bir, meslek liseleri iş gücü piyasasının ihtiyaç duyduğu insan kaynağını yetiştiremez hâle geldi. Dolayısıyla o ‘Aradığım elemanı bulamıyorum.’ retoriği aslında katsayı uygulamasının bu ülkeye ürettiği maliyetin retoriğidir. İkincisi, akademik olarak başarısız öğrencileri homojen bir şekilde bir okul türünde kümelediği için okullar arası başarı farkı Cumhuriyet tarihinde olmadığı kadar belirgin hâle geldi.” diye konuştu.
Araştırmaların bunu gösterdiğini ve bugün eğitim sisteminin kök problemi olan okullar arası başarı farkı ve eğitimde fırsat eşitliğiyle ilgili sıkıntıların 1999’da yürürlüğe giren katsayı uygulamasının maliyeti olduğunu vurgulayan Bakan Özer, “Üçüncüsü, meslek liselerindeki bu homojen kümelenme terk ve disiplin vakalarını artırdı, yani ön göremediğimiz, öngörülemeyen sosyolojik vakalara, problemlere yol açtı, madde bağımlılığından farklı şeylere kadar…” ifadesini kullandı.
Katsayı uygulaması
Bakan Özer, 2012 yılında katsayı uygulaması kaldırıldıktan sonra Millî Eğitim Bakanlığının mesleki eğitime yönelik çok ciddi projeler yaptığını belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:
“En kritik olan hamle şu: Biz kim için meslek lisesinde öğrenci yetiştiriyoruz? Sektör için. Ana istihdam kaynağı devlet değil, değil mi? Artık sistem değişti, ana istihdam kaynağı özel sektör. Bizim yaptığımız şey şu: Sektörün temsilcilerini eğitim verdiğimiz tüm alanlarda mesleki eğitim içine dâhil etmek. Yani işveren şunu beklemiyor: ‘Mezun gelsin ama acaba benim istediğim özelliklere sahip mi, değil mi?’ diye beklentisi yok çünkü birlikte yönetiyoruz. Müfredatı birlikte belirliyoruz, işletmede beceri eğitimlerini birlikte planlıyoruz, öğretmenlerin işbaşı ve mesleki gelişim eğitimlerini birlikte planlıyoruz, başarılı öğrencilere burs veriliyor ve istihdam önceliği veriliyor.”
Bu hamlenin bir anda öğrencilerin mesleki eğitime yönelimini artırdığını vurgulayan Bakan Özer, mesleki eğitime de bazı okulların sınavla, bazı okulların yerel yerleştirmeyle öğrenci aldıklarını söyledi.
Sınavlı okulların puanının her geçen gün artmaya başladığını ve ilk defa mesleki eğitim tarihinde meslek liselerinin yüzde 1’lik akademik başarı diliminden öğrenci almaya başladığını anlatan Bakan Özer, “Mesela, Ankara’daki ASELSAN Mesleki Teknik Anadolu Lisesi… Savunma sanayisinde ilk defa böyle bir adım attık, çünkü savunma sanayii alanında mesleki eğitim vermiyorduk bakanlık olarak ASELSAN’ın tüm müktesebatını kullanarak bir okul inşa ettik, birlikte yönetiyoruz ve istihdam garantili. Ankara Fen Lisesine yerleşen öğrencilerin puanından daha yüksek puanlı öğrenciler bu okula yerleştiler. Bu, aslında 28 Şubat sürecinin bu katsayı uygulamasının başarılı öğrencileri mesleki eğitimden uzaklaştırmasını tersine çevirmiş oldu.” şeklinde konuştu.
Artık başarılı öğrencilerin de mesleki eğitime gittiğini çünkü mesleki eğitimin çocukları elini istihdamla ilgili güçlendirdiğini belirten Bakan Özer, mesleki eğitimin bir ülkenin genç işsizlik oranını düşürdüğünü ifade etti.
Ağırlık verdikleri konulardan birinin de mesleki eğitimde üretim kapasitesini artırmak olduğuna işaret eden Özer, en kalıcı olan öğrenmenin yaparak, üreterek öğrenme olduğunu, mesleki eğitimin bu imkânı sunduğunu söyledi.
“Mesleki eğitimdeki öğrenci profili değişmeye başladı”
Bu imkânın yaygınlaştırılmasıyla çocukların yaparak öğrendiğini, öğrenmenin kalıcı olduğunu ve mezuniyet durumunda istihdam edilebilirliğin arttığını vurgulayan Özer, “Mesleki eğitimdeki üretim kapasitesi 200 milyonluk bantlardan 2021 yılında 1 milyar 162 milyona çıktı. Öğrencilerimiz yaklaşık 55 milyon civarında pay aldılar üretimi yaptıkları katkı oranında. Yani öğrenci bir taraftan kaliteli eğitim alırken bir taraftan cebine para giriyor. Yani emekle erken yaşlarda hakkaniyetli bir ilişki kuruyor. Yani öğrencinin yürüyüşü değişiyor, evine ekmek götürüyor, evinin ihtiyaçlarını karşılıyor, kendi ihtiyaçlarını karşılıyor, kariyer planlaması yapıyor. Artık mesleki eğitimdeki öğrenci profili değişmeye başladı.” değerlendirmesinde bulundu.
Kovid-19 salgınında mesleki eğitimin üretim kapasitesinin güçlü olmaması halinde maske, dezenfektan, solunum cihazı, maske makinesinin kolay bir şekilde üretilemeyeceğine vurgu yapan Özer, “İki yıllık süreci atlatmanızda meslek eğitimin çok büyük katkısı oldu. Sessiz bir şekilde, sessiz ordu gibi seferberlik ilan edip çalıştılar, 81 il ve 922 ilçede.” dedi.
Özer, bu süreçlerin yüz yüze eğitime devam edilmesindeki ihtiyaçların karşılanmasına da büyük katkısı olduğunu vurgulayarak “Mesleki eğitimde bunu bir segment ilerlettik. AR-GE merkezlerine, fikrî mülkiyete geldik. Fikrî mülkiyeti biliyorsunuz, bir ülkenin kalkınmasındaki en itici güçlerden birisi fikri mülkiyet. Eğer siz katma değeri yüksek olan üretimi yapamazsanız gelişmiş ülkelerle rekabet edemezsiniz. Bunun yolu da eğitimden geçiyor; çocukların eğitimle, o kültürle yetişmesi lazım.” dedi.
“Mesleki eğitim tarihinde ilk defa yurt dışına ihracat yapıldı”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde 50 AR-GE merkezinin açılışını yaptıklarını anımsatan Özer, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü:
“Bunlar mesleki eğitim tarihinde ilk kez olan şeyler. Artık mesleki eğitimde patent, faydalı model, marka, tasarım üretimi yapılıyor, bunlar ticarileştiriliyor. Mesleki eğitim tarihinde ilk defa yurt dışına ihracat yaptı. Şimdi böyle bir kültürün olduğu yerde öğretmenlerin ve öğrencilerin ruh hâlini düşünün, o ekosistemin içinde. Diyor ki ‘Ben iş gücü piyasamın ihtiyacını da karşılıyorum, ülkem kritik olağanüstü bir koşuldan geçtiği zaman devletimin, milletimin yanında yer alıyorum, aynı Kurtuluş Savaşı gibi halkımın yanında, her türlü fedakârlığı, becerilerimi ona dönüştürebiliyorum’.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha önceden müjdesini verdiği bir konuyu hatırlatan Bakan Özer, “Gönül coğrafyamızdaki, Balkanlardaki insanların da bizim ülkemize gelerek mesleki eğitim imkânlarından faydalanmasıyla ilgili, Kültür Turizm Bakanlığı ile Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı desteğiyle Türkiye’de 7 uluslararası Mesleki Teknik Anadolu Lisesi kurduk. Bu, ilktir.” dedi.
Türkiye’nin mesleki eğitimle ilgili hangi alana ihtiyacı varsa sektörlerle ilgili paydaşlarla kurumlarla iş birliği yaparak süreçleri yönettiklerini anlatan Bakan Özer, mesleki eğitim merkezlerinin bulunduğunu ve haftada 1 gün okula, 4 gün işletmeye gidildiğini, gerçek iş ortamında eğitim alındığını söyledi.
Özer, 4 yıllık eğitim boyunca da asgari ücretin yüzde 30’u kadar da ücret alındığını, iş hastalıkları, iş kazaları ve meslek hastalıklarına karşı da sigorta yapıldığını, üçüncü yılın sonunda kalfa, dördüncü yılın sonunda usta olunduğunu belirtti.
Türkiye’de küçük ve orta ölçekli işletmelerin en fazla ihtiyaç duyduğu şeyin mesleki eğitim merkezi olduğuna dikkati çeken Özer, katsayı uygulamasından bir dönem önce mesleki eğitim merkezinde 249 bin 774 çırak, kalfa bulunduğunu ve bu sayının katsayı uygulamasından sonra 74 bine düştüğüne değindi.
Mesleki eğitimin önemini anlattıklarını, organize sanayi bölgelerine gittiklerini ve getirebildikleri noktanın 159 bin olduğuna işaret eden Özer, şunları kaydetti:
“25 Aralık 2021 tarihi itibarıyla ve mesleki eğitim merkezini nasıl güçlendirebiliriz ile ilgili çalışmamız Cumhurbaşkanımıza arz ettik ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’nda üç kritik değişiklik yapıldı, 25 Aralık 2021. Bugün itibarıyla mesleki eğitim merkezindeki öğrenci sayısı 510 bin. Bakın, 159 binden 510 bine çıktı, 2022 yılı sonu itibarıyla. Sayın Cumhurbaşkanımız kamuoyuyla paylaştı, 1 milyon gencimizi mesleki eğitim merkeziyle buluşturacağız. Asgari ücretin yüzde 30’unu da devlet ödüyor artık, işverenden aldı. İş kazalarına ve meslek hastalıklarına karşı sigortayı da devlet yapıyor. Sektör de kayıt yapan öğrencilerin hangi işletmede eğitim yapacaklarıyla ilgili bize yardımcı oluyor.
Bakın, biz mesleki eğitim merkezleriyle ilgili problemleri çözdüğümüz gibi katsayı uygulamasından önceki durumu da iki katına çıkartmışız. 1 milyona çıkardığımız an, 4 katına çıkarmış olacağız. Yani şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Artık hükûmetimiz katsayı uygulamasının mesleki eğitimde yol açmış olduğu hasarı tedavi etmiştir. Noktayı koyuyoruz artık. Artık mesleki eğitimde başka şeyleri konuşuyoruz, uluslararası açılımları konuşuyoruz. İnşallah, çok daha iyi noktalara gelecek.”
Meslek liselerine yönelik çalışmalarla ilgili bilgi veren Özer, Anadolu Ajansı bünyesinde mesleki eğitimle ilgili bir okul açılmasını önerdi. AA Genel Müdürü Serdar Karagöz, bunun kendileri açısından güzel bir açılım olacağını belirterek “Muhabirlik, gazetecilik alanında ilana çıkıldığı zaman gerçekten de donanımlı, meslek sahibi kişileri arıyoruz. Biz de bu açılımı, notlarımız arasına alıyoruz.” diye konuştu.
Sosyal medya üzerinden gelen, “Açılacak köy okullarına yeni öğretmen ataması yapılacak mı? Köy okulları ne zaman eğitim öğretime başlayacak?” sorusuna karşılık Özer, uzun zamandan beri köy okullarıyla ilgili tartışmaların devam ettiğini dile getirdi.
Bu konunun sosyolojik bir durum olduğuna işaret eden Özer, köylerden ilçelere, şehirlere göçler olduğu zaman o köyde az sayıdaki öğrencilerin, taşımalı eğitimle en yakın lokasyonda kaliteli eğitime eriştirildiğini, bunun için de ciddi maliyetler ödendiğini kaydetti.
Köylerde boş kalan okulların nasıl köy yaşam merkezlerine dönüştürebileceğine ilişkin çalışmaların tamamlandığını belirten Özer, şöyle devam etti:
“Yönetmelik değişikliği yaptık, öğrenci sayısına bakılmaksızın artık köylerde okullarımız öğrenci alabilecekler. Birinci hamlemiz, bu oldu. O imkân varsa köy okulu olarak orayı çalıştıracağız. Eğer yeterince öğrenci yoksa o köy okulu binasını halk eğitim merkezine dönüştüreceğiz. Tarım ve Orman Bakanlığımızla süreci yöneteceğiz. Köylümüzün ihtiyaç duyduğu, tarım, hayvancılık, ormanla ilgili, günlük yaşantısının kalitesini artıracak tüm eğitimleri orada verebileceğiz. Usta öğreticimiz artık köye, köylümüzün ayağına gidecek.”
Özer, köy okullarının fiziki kapasitesini aktif olarak kullanmayı amaçladıklarını dile getirerek “Köy okullarıyla ilgili eğer halk eğitim merkezi olarak kullanabilme imkânı yoksa Gençlik ve Spor Bakanlığımız ile orayı gençlik kamplarına dönüştüreceğiz. Yani vatandaşımızın ihtiyaç duyduğu ne varsa halk eğitim merkezi ise halk eğitim merkezi, okulsa okul, gençlik kampı, yerelde valiliğimizin, kaymakamlığımızın ihtiyaç duyduğu bir şey varsa ona dönüştürmek, boş bırakmamak.” şeklinde konuştu.
“Köy yaşam merkezleri, köye dönüşün önünü açar mı? Tarıma dönüşü de hedefleyen bir tarafı var mı?” sorusu üzerine de Özer, bu sürecin ne kadar hızlı olacağını zamanın göstereceğini söyledi.
İllere yaptığı ziyaretlerde vatandaşların, “Köy okulumuzu açalım. Çocuklarımız burada, artık köyümüz canlanmaya başladı.” dediğini aktaran Özer, köy okullarıyla ilgili çalışmalarının buralardaki hareketliliği, yaşam kalitesini artıracağına inandığını ifade etti.
“Türkiye okullaşmayla ilgili problemlerini çözmüştür”
Millî Eğitim Bakanı Özer, “Köy yaşam merkezleriyle kapatılan köy enstitüleri arasında ne fark var?” sorusuna karşılık, köy enstitüleri kurulduğu dönemde nüfusun yüzde 80’inin köylerde bulunduğunu ve eğitim seferberliğinin de ihtiyaç gereği köylerden başlatıldığını anlattı.
Mahmut Özer, şöyle devam etti:
“Köy enstitülerinin Almanya’daki iş okulları gibi sadece eğitim vermeyip aynı zamanda günlük yaşam becerilerini artıracak, köylülere rehberlik edecek, öğretmenlerin yetiştiği bir mekanizma. Bunu, üretenler kapatıyor. Hasan Ali Yücel zamanında aktif olarak yaygınlaşıyor, Şemsettin Sirer Bakanımız zamanında da bu, dönüştürülüyor ve işlevi bitiriliyor. Bir hikâye varsa, onunla ilgili bir şey üretilmiştir. Kutsal bir muamele yapmanın anlamı yok. Şu anda da okullaşmayla ilgili, Türkiye problemlerini çözmüştür. Burada bir sorun vardır şu anda, köylere bir dönüş vardır. Bakanlık olarak, hükûmet olarak buna bir çözüm üretiyoruz.”
“Kütüphanelerde bugün 60 milyon kitabımız var”
Köylere kütüphane kurulması konusundaki projeye ilişkin bir soru üzerine Özer, 26 Ekim 2021’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın himayesinde “Kütüphanesiz Okul Kalmayacak” kampanyası başlattıklarını hatırlattı.
Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, iki ay gibi bir sürede kütüphanesi olmayan 16 bin 361 okula kütüphane yaptıklarını ifade ederek “Bu bir rekordur. Bunu neyle yaptık? Mesleki eğitimin üretim kapasitesiyle yaptık. O kampanya başlamadan önce kütüphanelerdeki kitap sayısı 28 milyon civarındaydı. Bugün 60 milyon kitabımız var kütüphanelerde. Öğrenci başına düşen kitap sayısı 1,3’tü, şu anda 3,3’e çıktı. Yıl sonuna kadar 100 milyon kitabı kütüphanelerimizle buluşturacağız.” şeklinde konuştu.
“2022-2023 eğiti öğretim yılı, 12 Eylül 2022 tarihinde başlayacak ve 16 Haziran 2023 tarihinde sona erecek”
Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, “2022-2023 eğitim öğretim yılı, 12 Eylül 2022 tarihinde başlayacak ve 16 Haziran 2023 tarihinde sona erecek.” dedi.
Millî Eğitim Bakanlığının, çevre, iklim değişikliği ve sıfır atık konularında yürüttüğü çalışmaların yanı sıra bir eylem planı hazırlığının olup olmadığı sorulan Özer, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile bu süreçleri başarılı bir şekilde yönettiklerini söyledi. Bu süreçlerin tamamının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın himayesinde yürütüldüğünü belirten Özer, “Sıfır Atık” ile ilgili gençlerin ve vatandaşların duyarlılığının artırılmasına yönelik çok başarılı projelerin yürütüldüğünü dile getirdi.
Milli Eğitim Bakanlığının müfredatında, 7 ve 8. sınıflarda çevre bilinciyle ilgili seçmeli dersler olduğunu hatırlatan Özer, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ile bu konuda görüşüp, “çevre eğitimi” dersini “çevre eğitimi ve iklim değişikliği” olarak güncellediklerini ve 6, 7 ve 8’inci sınıflarda seçmeli ders olarak koyduklarını ifade etti.
Emine Erdoğan’ın himayesinde “Çevre Dostu 1000 Okul Projesi”ni başlattıklarını anımsatan Özer, “Buradaki amacımız şuydu; 922 ilçemiz var her ilçede en az bir tane olacak şekilde çevre dostu okul inşa edelim, mevcut okulları dönüştürelim. 1000 tane okul seçtik, bu okulların da mümkün olduğu kadar ilkokul olmasına özen gösterdik. Yani çocuklarımız temel eğitime başlarken o iklimin içerisinde yetişsinler.” diye konuştu.
“Tüm okullarımızı çevre dostu okul yapmak için çalışmalarımız devam ediyor”
Özer, okullardaki çatılara güneş enerjisi santralleri ve yağmur toplama üniteleri kurulduğunu, kompost makinaları yerleştirildiğini, kantin ve yemekhanedeki atıklar gübreye dönüştürülerek çocuklarda bitki yetiştirme kültürünü oluşturduklarını belirterek o okullardaki kütüphaneleri sıfır atık kütüphanesine dönüştürdüklerini söyledi.
Amaçlarının sadece 1000 okul değil tüm okullar olduğunu vurgulayan Özer, şöyle devam etti:
“Şimdi tüm okullarımızı çevre dostu okul yapmak için çalışmalarımız devam ediyor. Her ilçedeki öğrenci ve öğretmenlerimiz örnek okulları ziyaret ederek ‘Okullarımızı nasıl dönüştürebiliriz?’ konusunda çalışmalara başlayacaklar. Bizim istediğimiz şey şu, okullarda sembolik bir çevre çalışması değil günlük yaşam içerisine girmiş ve davranışa dönüşmüş olan çalışmalar yapılması. Okullarımızda çocuklarımız çevreye duyarlı, atıkla ilgili bilinci olan ve özellikle tasarrufla ilgili. Tasarruf çok önemli. Önümüzdeki 10 yıllarda çok daha kritik hale gelecek. İklim değişikliği, gıda tedarik zincirlerinde problemler, bizim sahip olduğumuz değerleri çok tasarruflu şekilde kullanmamız gerekiyor. Bunun da en önemli yeri okullar. Onun için bu çalışmalar başarılı bir şekilde devam ediyor.”
Bakan Özer, dün Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum ile çocuk akademisiyle ilgili kapsamlı bir çalışmayı başlattıklarını hatırlatarak, “Öğretmenlerimizin tamamına çevre eğitimi veriyoruz. Artık bu kültür yavaş yavaş girecek. Eylem planıyla ilgili de çalıştay yapıldı. Bakanlık olarak, tüm bu çalışmaları bir çerçeve içerisine oturtacağız inşallah onu da yakın zamanda kamuoyuyla paylaşacağız.” bilgisini verdi.
Gelecek eğitim-öğretim dönemi takvimine ilişkin soruyu Özer, “Takvim netleşti, ilk defa onu da burada açıklıyorum. 2022-2023 eğitim öğretim yılı, 12 Eylül 2022 tarihinde başlayacak ve 16 Haziran 2023 tarihinde sona erecek. Öğretmenlerimizin mesleki çalışmaları, 1 Eylül itibarıyla başlayacak. Biliyorsunuz eğitim öğretim yılı başlamadan bir hafta önce ana okulları ve 1. sınıflarla ilgili uyum eğitimi haftası var. 5-9 Eylül tarihleri uyum eğitim haftası olacak. Dolayısıyla 12 Eylül 2022’de inşallah 2022-2023 eğitim öğretim yılına başlamış olacağız.” şeklinde yanıtladı.
“Ara tatiller aynen devam edecek”
Ara tatillere ilişkin de bilgi veren Özer, “Ara tatilleri değiştirelim mi kaldıralım mı kaldırmayalım mı?” diye düşündüklerini belirtti. “Ara tatiller aynen devam edecek. 14-18 Kasım 2022’de birinci dönem ara tatili olacak, ikinci dönem ara tatili de 17-20 Nisan 2023’te yapacağız.” diyen Özer, şöyle konuştu:
“İkinci dönemin ara tatilini Ramazan Bayramı ile birleştirdik, kısa tuttuk çünkü sonrasında hafta içerisinde Ramazan Bayramı geliyor. Yarıyıl tatilini de 23 Ocak-3 Şubat 2023 tarihleri arasında planlıyoruz. Bir müjde daha verelim. Ara tatillerde öğretmenlerimizin mesleki gelişim eğitimleri devam ediyor ve okullara gelmeleri gerekiyor. Kovid-19 salgınında öğretmenlerimiz gerçekten çok yoruldular, çok fedakarlık gösterdiler ve biz dijital öğretmen değişim ağı oluşturmuştuk. Öğretmenlerimizin mesleki gelişim eğitimlerini desteklemek için çok seçenekli. İlk defa bu sene bu ara tatillerde öğretmenlerin okula gelme zorunluluğunu kaldırarak, uzaktan eğitimle mesleki gelişimlerini tamamladılar. 2022-2023 eğitim öğretim yılında da o ara tatillerde öğretmenlerimizin okula gelme zorunluluğunu kaldıracağız, uzaktan eğitim alacaklar. Aslında çok erken bir müjde oldu ama öğretmenlerimiz mutlu olsunlar. Bu geleneğimiz devam edecek.”
Bakan Özer, Kovid-19 salgını ile Türkiye’de 1,5 yıl yüz yüze eğitime ara verildiğini hatırlattı. En mükemmel uzaktan eğitim, dijital platformunun bile yüz yüze eğitimin yerine geçemeyeceğine işaret eden Özer, “Daha önceden OECD ülkeleri içerisinde ‘En fazla okulu kapatan Türkiye’dir.’ diyen bir kesim, biz açık tutmaya çalışırken aynı şekilde ‘Okullar yine kapalı kalmalıdır.’ dedi. Garip yani. Çok başarılı bir şekilde okulların açık tutulabileceği gösterilmiş oldu. Bundan veliler de çok mutlu oldu, öğrencilerimiz başlangıçta sıkıntı yaşadılar çünkü 1,5 yıllık bir alışkanlık var o alışkanlığı telafi edebilmek öyle kolay değil.” diye konuştu.
Bu sürecin kahramanlarının öğretmenler olduğunu dile getiren Özer, bir önceki dönemde uzaktan eğitimle öğretmenlerle ilgili çok spekülasyonlar yapıldığını, “Öğretmenlerimiz okula gitmek istemiyor. Sağlık çalışanları hastanedeyken öğretmenler niye okula gitmiyor? Öğretmenlerin yüzünden okullar kapalı kalıyor.” denildiğini söyledi.
Aslında öğretmenlerin o zaman da dijital içerik üretmeden uzaktan eğitimle ilgili desteğe kadar her türlü desteği verdiğini vurgulayan Özer, birinci dönemin sonunda tüm öğretmenlere ve idari personele başarı belgesi verdiğini, bu dönemin sonunda da vereceğini ifade etti.
“Yaz okulunda öğrencilerimizi desteklemeye devam edeceğiz”
Okulları açık tutmanın zaten başlı başına bir telafi mekanizması olduğuna işaret eden Özer, çünkü öğretmenlerin okullarda derslere önceki öğrenmelerle ilgili mutlaka bir karşılaştırma yaparak başladığını dile getirdi.
Aynı zamanda destekleme ve yetiştirme kurslarının kapsamını genişlettiklerini, ortaokul ve lisedeki tüm sınıf seviyelerinde destekleme ve yetiştirme kurslarını açtıklarını anlatan Özer, çok boyutlu bir sürecin yönetildiğinin altını çizdi.
Şimdi yaz okullarını başlattıklarını aktaran Özer, “Bu telafiyi hızlı şekilde yapalım istiyoruz. Çünkü bizim geleceğimiz gençlerimiz. Bunlar geleceğin Türkiye’sini inşa edecekler. Bilim sanat merkezlerinde matematik seferberliğiyle ilgili yabancı dille ilgili yaz okulunda öğrencilerimizi desteklemeye devam edeceğiz.” dedi.
Özer, EBA sisteminin devam edip etmeyeceğiyle ilgili soruya, “EBA sistemi, Kovid-19 salgını sürecinde yönetilmiş bir sistem değil. Orada Bakanımız Nabi Avcı’nın çok büyük emeği var. Biz bu sistemi sürekli güçlendiriyoruz. Yüz yüze eğitim yerine ikame edilemez derken kastım ‘Dijital eğitimi göz ardı edelim.’ değil. Bunu zaten güçlendiriyoruz çünkü sonrasında hangi salgınlarla nelerle karşılaşacağımızı bilmiyoruz. Dolayısıyla orayı sürekli takviye ediyoruz.” yanıtını verdi.
“Çeşitli nedenlerle anaokuluna hiç gidememiş, bu yıl 1’inci sınıfa başlayacak öğrenciler için yaz döneminde farklı bir eğitim programı uygulayacak mısınız?” sorusunu yanıtlayan Özer, geçen sene bu tip bir program uygulandığını ve bundan yaklaşık 70 bin öğrencinin faydalandığını bildirdi.
Özer, bu yaz da benzer bir programı uygulayacaklarını belirterek, “Yine o öğrencilerimizi 2022-2023 eğitim öğretim yılına hazırlamak için tüm okullarımızı seferber edeceğiz.” ifadesini kullandı.
Okul öncesi eğitimin önemine işaret eden Özer, “Bu dönem Milli Eğitim Bakanlığı olarak üzerinde durduğumuz en kritik konulardan bir tanesi. Aslında üç tane konu var. Birincisi okul öncesi eğitimde okullaşma oranını artırmak, ikincisi mesleki eğitim, üçüncüsü de öğretmenin mesleki ve kişisel gelişiminin sürekli desteklenmesi.” diye konuştu.
Okul öncesi eğitimde hedef OECD ortalamalarını yakalamak
Bakan Özer, son 19 yılda eğitimin tüm kademelerinde okullaşma oranları artırılırken okul öncesi eğitimde istenilen hedeflere ulaşılamadığını dile getirerek, “Ağustos 2020 itibarıyla 5 yaşındaki okullaşma oranı yüzde 78, 4 yaşındaki yüzde 35, 3 yaşındaki de yüzde 14’tü. Yeni bir hedef koyduk, bu dönem okul öncesi eğitimdeki oranları artıracağız, bunu OECD ortalamalarına çıkartacağız.” dedi.
Bu kapsamda 3 bin yeni anaokulu ve 40 bin yeni ana sınıfı yapmak için yola çıktıklarını söyleyen Özer, “Buradaki hedefimiz de 3 yaştaki yüzde 14’ü yüzde 50’ye çıkarmak, 4 yaştaki yüzde 35’i yüzde 70’e, 5 yaştaki yüzde 78’i de yüzde 100’e çıkarmak. Dolayısıyla 3-5 yaş aralığındaki ortalamayı OECD ortalamasına yaklaştırmak. Bu eğitimde fırsat eşitliği için çok kritik, öğrencilerimizin sadece bilişsel becerileri değil bilişsel olmayan becerilerini de geliştirmesi anlamında çok kritik.” değerlendirmesinde bulundu.
“12 bin öğrencimiz köy okullarında ana sınıfına kavuştular”
Bakan Özer, yapılması hedeflenen 40 bin ana sınıfından 8 bin 500’ünün açıldığını bildirerek, şunları kaydetti:
“Köy okullarındaki ana sınıfı açma kriteri 10 öğrenci olmasıydı, onu 5’e düşürdük. 12 bin öğrencimiz köy okullarında ana sınıfına kavuştular. 155 bağımsız anaokulu yaptık, 288’inin ihalesi tamamlandı, toplam 3 bin anaokulu da yatırım bütçesinde. Bu 3 bin anaokulunun 1000 tanesini İstanbul’da yapıyoruz. İstanbul’un anaokulu sorununu kökten çözmüş olacağız. İstanbul’da yaklaşık 150 devlet anaokulu vardı. Buna 1000 tane ilave yapacağız.”
Anaokullarına 6 aylık süreçte 400 bin yeni öğrenci geldiğini aktaran Özer, “5 yaştaki yüzde 78 olan okullaşma oranı bugün itibarıyla yüzde 92’ye çıktı. Bu çok kritik bir atılımdır. İnşallah yıl sonu itibarıyla hedeflerimizin hepsini tutturacağız. Çünkü tüm yatırımlarımız planlandığı gibi gidiyor, hiçbir problemimiz yok.” ifadelerini kullandı.
Özel okullardaki ücret artışları
Bakan Özer, özel okulların ücret artışlarına ilişkin tavan zam oranının yüzde 36 olarak belirlendiği hatırlatılarak, “Servis, yemek ve kitap ücretlerindeki artışlara ilişkin geri dönüşler nasıl, şikayetler geliyor mu?” sorusu üzerine, “Özel öğretim kurumlarının fiyat artışları, Milli Eğitim Bakanlığı olarak yönetmelik çerçevesinde yapılıyor. Başlangıç sınıfları hariç ara sınıfları keyfekeder şekilde artırma imkanı yok. Bakanlık olarak da bu süreçlerin hepsini takip ediyoruz. Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğümüz velilerimizden gelen tüm şikayetleri değerlendirip gerekli müdahaleleri yapıyor.” bilgisini paylaştı.
Yaz okulları
“Yaz okullarında spor faaliyetleri de olacak mı, buralardan resmi ve özel okul öğrencilerinin hepsi faydalanabilecek mi?” sorusu üzerine Özer, “Yaz okullarımızda devlet okulu, özel öğretim kurumu ayrımı yapmıyoruz. Tüm öğrencilerimiz gidebilir. Bu ilk defa yapılan bir şey. Öncelikle bilhassa halk merkezlerimizde bilim ve sanat olarak iki ayrı ders açacağız. Tabii bunlar ders gibi olmayacak, etkinlik, yaz kampı, oyun ruhu içinde aktiviteler dizayn edildi.” dedi.
Özer, öğrencilerin matematik okuryazarlığının daha iyi noktalara gelmesi için çalıştıklarına işaret ederek, “Türkiye, fen okuryazarlığı problemini çözdü. Uluslararası PISA ve TIMSS araştırmalarına baktığınız zaman gerçekten çok ciddi iyileşme görüyorsunuz. Matematikte de çok ciddi iyileşme var ama istediğimiz düzeyde değil.” değerlendirmesinde bulundu.
Bu kapsamda, öğrencilerin matematiği keyifle öğrenebilmesi için yaz okullarında da çeşitli uygulamalar yapılacağını anlatan Özer, İngilizce eğitiminde de bu yaz farklı bir formattaki öğretim metodolojisi deneyeceklerini bildirdi.
Özer, Türkiye’de artık eğitim öğretime erişim problemlerinin bittiğini, artık kaliteye odaklandıklarını vurguladı.
“Arkadaşlarımız çalışmaları yapıyor, yakında açıklayacağız”
Öğrenci ve öğretmenlerin yaşadıkları şehir dışındaki illerde de yaz okullarına başvuru yapabileceğine işaret eden Özer, “Bunları desteklemek için kurs kapsamında yapıyoruz. Dolayısıyla öğretmenlerimizin normal eğitim öğretim yılında aldığı ücretin iki katını vereceğiz öğretmenlerimize.” bilgisini paylaştı.
Bakan Özer, öğrencilere yönelik sportif faaliyetlerin de halk eğitim merkezleri bünyesinde yapıldığını dile getirerek, “Bunun kapsamını daha çok geliştireceğiz. Arkadaşlarımız çalışmaları yapıyor, inşallah onu da yakında açıklayacağız.” diye konuştu.
Özer, “Son PISA raporunda Türkiye ile ilgili iyileşme sonuçları vardı. PISA bu yıl yapıldı mı? Rapor ne zaman açıklanacak? Sonuçlarla ilgili beklenti ve öngörünüz nedir?” sorusu üzerine, okullaşma oranlarının artırılmasının, engellerin ortadan kaldırılmasının bazen “Sadece bina yaptınız ama eğitimin kalitesi iyi değil.” tartışmalarını gündeme getirdiğini ifade ederek “Bakanlık olarak desek ki ‘Eğitimin kalitesi iyi.’ Bir veri sunmanız lazım. İşte PISA ve TIMSS bu anlamda çok kritik işler görüyor.” dedi.
PISA’nın OECD ülkeleri arasında 15 yaş ana dil Türkçe ve matematik okuryazarlığını ölçtüğünü anımsatan Özer, şöyle devam etti:
“15, OECD ülkelerinde zorunlu eğitim yaşı. İşgücü piyasasına ve ileri eğitime geçmeden önce becerilerini ölçüyor okuryazarlığın. Müfredata çok bağlı değil o PISA araştırmaları. TIMSS ise 4 ve 8. sınıfta matematik ve fen okuryazarlığını ölçüyor. O daha çok müfredata bağlı.”
Uluslararası ölçme değerlendirme sınavlarının 3 ve 4 yıllık döngülerle yapıldığını anımsatan Özer, PISA ve TIMSS sonuçlarında Türkiye’nin puanlarını sürekli artırdığını söyledi.
Son PISA sonuçlarında 15 yaşta öğrenci sayısı en fazla artan ülke olmasına rağmen matematik ve fen okuryazarlığında da puanını en fazla artıran birinci ülkenin Türkiye olduğuna işaret eden Özer, “Türkiye bu süreçleri yönetirken, bu yatırımları yaparken öğrenci sayısını artırırken aslında eğitimin kalitesini de artırmış bu çok önemli.” değerlendirmesini yaptı.
PISA sonuçlarının ne zaman açıklanacağına ilişkin soru üzerine Özer, sonuçların çok fazla rapor hazırlanması nedeniyle bir yıl sonra açıklandığını belirterek “2023 Aralık ayında, ben inanıyorum ki çok daha iyi noktalara gelecek. Artık eğitimde Türkiye başarı hikâyeleriyle gündeme gelen bir ülke.” diye konuştu.
Türk eğitim sisteminin çok büyük bir sistem olduğuna dikkati çeken Özer, “Bu kadar devasa sistemin içinde mutlaka problemler olacak, olmaması en büyük dileğimizdir, olmaması için çalışıyoruz. Bu şu anlama gelmiyor, tüm sistem bu problemden muzdarip, öyle bir şey yok.” dedi.
Özel eğitim öğrencilerine yönelik kurulan sistemin Kıta Avrupası’ndaki ülkelerden çok daha iyi olduğunun altını çizen Özer, “Özel eğitim gereksinimi olan engelli kardeşlerimizin eğitime erişimiyle ilgili bu kadar kapsamlı iş yapan başka ülke yok, çok fazla yok. Okullarda kaynaştırma, bütünleştirme eğitimleri, özel eğitim anaokulları, özel eğitim uygulama okulları, özel eğitim meslek okulları, süren ve kronik hastalığı varsa evinde eğitim, evine öğretmen gönderiyor hastanedeyse hastanede eğitim. Gerçekten sosyal bir devlet… Uluslararası araştırma raporlarında öğrenci başarıları araştırmalarında bu çok net bir şekilde ortaya konuyor. Başarılardan mutlu olmamız lazım.” değerlendirmesinde bulundu.
81 ilde kurulan ölçme ve değerlendirme merkezleri ile ilgili yeni hazırlıkların sorulması üzerine Bakan Özer, bu merkezlerin çok kritik öneme sahip olduğunu ifade etti.
Ölçme değerlendirme merkezleri
Ölçme ve değerlendirmenin eğitimde en kritik enstrümanlardan biri olduğuna işaret eden Özer, bunun için 81 ilde kurdukları ölçme değerlendirme merkezlerinin eğitim sisteminin iyileştirilmesiyle ilgili ulusal ölçekli çalışmalar, PISA ve TIMSS gibi taramalar yaptığını anlattı.
Ölçme değerlendirmeleri kullanarak her yıl eğitim sisteminde geri besleme almak istediklerini belirten Özer, bu merkezlerin aynı zamanda uluslararası araştırmaların koordinasyonunu da yaptığını aktardı.
Öğrencilere dağıttıkları 36 milyon yardımcı kaynağın hazırlanmasında da bu merkezlerin katkı verdiğini ifade eden Özer, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Cumhurbaşkanımız açıkladı, LGS, YKS ile ilgili 12 milyon yardımcı kaynak öğrencilere ücretsiz olarak verdik. 8 ve 12. sınıf öğrencilerine kişi başı altı yedi kaynak gitti. O kadar güzel kaynaklar ki gerçekten piyasayı domine etti. Mesela çoğu özel öğretim kurumu bu kaynakları öğrencilerine vermiş. Yılın sonuna kadar 100 milyon kaynak dağıtacağız. Bu ölçme değerlendirme merkezlerinde hazırlıyoruz. Bu sene ilk defa bir değişiklik yapacağız, 2022-2023 eğitim öğretim yılı başladığı zaman öğrencilerin masasına sadece ders kitapları ücretsiz olarak konulmayacak. O yıl vereceğimiz ana kaynaklar, yardımcı kaynakların tamamı ücretsiz olarak masalarında olacak. Bunlara ilave olarak 2022-2023 eğitim öğretim yılında ilave yardımcı kaynaklar da göndereceğiz. Ama artık velilerimizin gündeminden yardım kaynak konusunu çıkarmış, velilerin üzerinden bir külfeti daha kaldırmış oluyoruz. Sonraki dönemde de bu ders kitaplarıyla yardımcı kaynakları bütünleştirmeyi hedefliyoruz. Yani iç içe geçirmeyi, tek bir kitap tek bir kaynak vermeyi… Hedefimiz, varmak istediğimiz nokta, orası.”
“Bu hafta içinde ikinci raporumuzu paylaşacağız”
Bakan Özer, 20. Millî Eğitim Şûrasına ilişkin soru üzerine şunları söyledi:
“Şûra çok kritik Bakanlık için. Şûra kararları tavsiye niteliğindedir, zorunluluğu yoktur. İlk raporu mart ayında paylaştık, bu hafta içinde de ikinci raporumuzu paylaşacağız. Yaklaşık 128 karar alındı. Bazıları oy birliğiyle, bazıları oy çokluğuyla hemen hemen yaklaşık 60 civarındaki alınan kararların realize edildiğini görüyoruz, kısa süre içinde. Tabii, statik bir şey değil yani şura kararlarının dışına çıkmıyoruz mutlaka yeni açılımlar yaz okulları gündemde yoktu. Bunlar yeni bir uygulama; matematik, yabancı dil seferberliği yeni bir uygulama.”