Bakan ÖZER, 24 TV’de Eğitim Gündemini Değerlendirdi 28.09.2022
Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer, 24 TV canlı yayınında eğitim gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulunarak Melik Yiğitel’in sorularını yanıtladı.
24 TV canlı yayınında 2022-2023 eğitim öğretim yılı hazırlıklarını bir önceki dönem kapandıktan 1 hafta sonra İstanbul’da başlattıklarını anımsatan Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer; artık yardımcı kaynakların konuşulmadığı, okulların tüm ihtiyaçlarının giderildiği, hazırlıkların tamamlandığı yeni eğitim öğretim yılı başlangıcı yapmak istediklerini ve sürecin çok başarılı geçtiğini kaydetti.
Özer, “İlk kez 136 milyon yardımcı kaynağı eğitim öğretim başlarken tüm illerimize gönderdik, dağıtımları yapıldı ve yardımcı kaynaklarla ilgili okullarımızın işte daha önceden de bildiğiniz, kamuoyuna yansıyan yardımcı kaynak aldırmayla ilgili o yaklaşımlar, artık yavaş yavaş eğitim sistemimizde tarih olmaya başladı, bu çok kritik bir hamleydi.” dedi.
Yeni eğitim öğretim yılı hazırlıkları için okullara yaklaşık 4 milyar lira bütçe gönderildi
Bakan Özer, tüm okullarda istihdam edilen 60 bin temizlik personelinin okullar açılmadan görevine başladığını ifade etti. 1 Eylül tarihi itibarıyla gerçekleştirilen 20 bin öğretmen atamasıyla eğitim sistemindeki ihtiyaçlara göre takviye yapıldığını da dile getiren Özer, okullara gönderilen bütçeye ilişkin şu açıklamayı yaptı: “Geçen hafta itibarıyla 3 milyar 700 milyondu, bugün sabah programa gelirken rakamları bir daha güncelledik, yazdan itibaren eğitim öğretim yılına hazırlıkla ilgili tüm okullarımıza 3 milyar 900 milyon para göndermişiz, yani yaklaşık 4 milyar bütçe göndermişiz. Şu ana kadar kullanılan miktarı 2 milyar 500 milyon, yani 1 milyar 400 milyon lira hâlâ okullarımızın bütçesinde okul ihtiyaçlarını gidermek için hazır duruyor. Bu o kadar çok şeyi değiştirdi ki okullarımızın duruşunu, okul iklimini değiştirdi.”
Bakan Özer; bütçenin nihai olmadığını, ihtiyaç durumunda okullara bütçe görmeye devam edeceklerini, buradaki temel kriterin eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak için ihtiyacı olan okula daha fazla bütçe göndermek olduğunu belirtti.
“Büyüme sağlanırken kaliteyi sürekli iyileştirebilmek öyle kolay bir şey değil, Türkiye işte bunu başardı”
OECD Genel Sekreteri’nin “Türkiye’nin başarısının bölgeye ilham kaynağı olması gerektiği” yönündeki ifadeleri ve Eğitimin Dönüştürülmesi Zirvesi izlenimlerinin sorulması üzerine Bakan Özer, Zirvenin ilk ayağının UNESCO’nun ev sahipliğinde Paris’te gerçekleştiğini, sonrasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katılımıyla New York’ta zirve yapıldığını hatırlattı.
2000’li yıllarda ilkokul hariç eğitim çağ nüfusunun yarısından fazlasının eğitimle buluşamadığının görüldüğünü belirten Özer, bugün okullaşma oranlarının yüzde 90’lara ulaştığını söyleyerek şöyle devam etti: “Bu, eğitimde kitleselleşme demektir, evrenselleşme demektir. Yani bizim rekabet ettiğimiz ülkeler, OECD ülkeleri, bu gelişmeleri 70 yıl önce tamamladılar, biz 70 yıl gecikmeyle bu dönemi geçirdik ama sadece bu olmadı. Aynı zamanda eğitimin önündeki tüm antidemokratik uygulamalar kaldırıldı. Bu ülke eğitim sisteminde kendi başörtülü çocuklarına eğitim yasağı koydu; bu yasaklar, bu dönem kaldırıldı. Katsayı uygulaması, imam hatip ve mesleki eğitimle ilgili katsayı uygulamaları ciddi travmalara yol açtı, bu dönem kaldırıldı. Peygamberimizin hayatı, Kur’an-ı Kerim, dini bilgilerle ilgili seçmeli dersler imam hatibin dışında ilk kez kondu, yani eğitim sistemi demokratikleşti. Kız çocuklarının okullaşma oranları arttı, erkekleri, hatta yükseköğretimi de geçti. Aynı zamanda, bu büyüme sağlanırken kaliteyi sürekli iyileştirebilmek öyle kolay bir şey değil, Türkiye işte bunu başardı. Yani bir taraftan öğrenci sayısını artırırken, sistemi kitleselleştirirken, evrenselleştirirken kaliteyi de uluslararası öğrenci başarı araştırmalarından görüyoruz ki -PISA ve TIMSS gibi- sürekli iyileştirdi. İşte OECD Genel Sekreterini de etkileyen şey, bu. Çünkü OECD ülkelerinde öğrenci sayısı sabittir veya düşer ama bizim sürekli öğrenci sayımız artıyor; artmasına rağmen bu iyileşmeyi sağlayabilmek, aynı zamanda eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirmek, kız çocuklarının okullaşma oranlarını artırabilmek, bu öyle basit bir şey değil. Onun için de OECD Genel Sekreteri, ‘Bu dünyaya örnek olmalıdır, bölgesine örnek olmalıdır.’ dedi.”
K12 sisteminde yer alan 19 milyonun üzerinde öğrenci ve 1,2 milyon öğretmenin yer aldığı eğitim sisteminin 150’ye yakın ülkenin nüfusundan fazla olduğuna dikkati çeken Özer, Eğitimin Dönüştürülmesi Zirvesi’nde Kovid-19 salgınından sonra dünya eğitim sistemlerinin yeni meydan okumalara dayanıklı olabilmesinin yollarının arandığını kaydetti.
Özer şunları söyledi: “O zirvede şunu gördük: Kovid-19 salgını gerçekten eğitim sistemlerinde çok ciddi maliyetler üretmiş. Hem bu maliyetleri azaltmak hem de yeni meydan okumalara karşı eğitim sistemini şimdiden güçlendirmeyle ilgili, işte eğitim içeriklerinin dijitalleştirilmesi, öğretmenlerin yeni becerilerle desteklenmesi, eğitimde fırsat eşitliğinin güçlendirilmesi, mesleki eğitimin rayına oturmasıyla ilgili çok sayıda, işte iklim değişikliğinin, çevre bilincinin eğitim sistemleri içinde daha fazla yer bulmasıyla ilgili önerilerin olduğu geniş kapsamlı bir zirve oldu.”
“Türkiye eğitimde güzel işler yapıyor”
Zirvede getirilen tüm öneriler konusunda Türkiye’nin çok önemli mesafeler aldığının altını çizen Özer, “Öğretmenlerin mesleki gelişim eğitimleriyle ilgili, öğretmenlerin yeni becerilerle donatılmalarıyla ilgili, mesleki eğitimin güçlendirilmesiyle ilgili, eğitimde fırsat eşitliğinin güçlendirilmesiyle ilgili… Yani orada bahsedilen konuların hiçbiri bizim için sürpriz değildi, zaten biz onlardan çok önemli mesafeler alıp çok iyi noktalara geldiğimizi görmekten de ayrıca büyük mutluluk duyduk. Yani Türkiye eğitimde güzel işler yapıyor.” ifadelerini kullandı.
Öğretmenlik Meslek Kanunu
Öğretmenlik Meslek Kanunu’na ilişkin soruları da yanıtlayan Bakan Özer, “Öğretmenlik Meslek Kanunu – Cumhurbaşkanımız da söylüyor, biz de söylüyoruz – 60 yıllık bir özlemdi. Yani tüm eğitim şûralarında, eğitimle ilgili tüm platformlarda zikredilen, yani öğretmenlere mahsus bir kanunun olması hep bir özlemdi, işte bu özlem 14 Şubat 2022 tarihinde yayınlanan 7354 Sayılı Öğretmenlik Meslek Kanunu’yla giderildi.” dedi.
Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun bir başlangıç olduğunu vurgulayan Özer, şunları kaydetti: “Şöyle bir algı var: Öğretmenlik Meslek Kanunu bu mudur? Hayır, bu değildir; bu, sadece bir başlangıçtır. Bu Kanun, 2023 yılında Meclis açıldıktan sonra yeni haklarla sürekli genişleyecek olan bir kanundur. Eğer bir kanununuz olmazsa o zaman oraya atıf yapacağınız, iyileştirme yapacağınız bir alanı bulamazsınız. Bu anlamda gerçekten önemli, yani AK Parti hükümetleri dönemindeki 20 yıllık eğitimdeki bu dönüşümün aslında taçlandırılmasıdır.”
Kariyer basamakları sisteminin ilk defa 2004 yılında Temel Eğitim Kanunu ve 657 Sayılı Kanun’da bazı değişiklikler yapılarak aday öğretmenlik, uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik şeklinde kurgulandığına dikkati çeken Bakan Özer, “2005-2006 yılında bununla ilgili sınavlar yapıldı. Yani 90 binin üzerinde uzman öğretmen sistemde vardı ve sınava girildi ve yanılmıyorsam 338 de başöğretmen vardı sistemin içinde, yani 2006’tan itibaren bu öğretmenler zaten sistemin içerisindeydi.” ifadelerini kullandı.
Devlet memurları sistematiği içinde sınavsız bir kariyer sisteminin yer almadığını söyleyen Özer, “Bu sınav, öğretmenlerin öğretmenlik yeterliliği yapmaya matuf yapılan bir sınav değil, kimsenin haddine değil, öğretmen olarak girmiş zaten. Bu sadece o uzman öğretmenlerin almış olduğu 180 saatlik eğitimin değerlendirmesi. Orada da eğer yüksek lisans yapmışsa, tezli veya tezsiz, alan içi veya alan dışı muaf, yani yaklaşık 90 bine yakın öğretmenimiz master ve doktora yaptığı için uzman ve başöğretmenlik sınavından muaf oldu. Başöğretmenlik de aynı, 240 saatlik bir eğitim var, sonunda sınav var, doktora yapmışsa alan içi- alan dışı hiç fark etmez, sınavdan muaf.” dedi.
2004’te yapılan değişikliğe göre kota konulmaması gibi bir iyileştirme yapıldığını aktaran Özer, “Öğretmenler o sınavda öğretmen arkadaşlarıyla rekabet etmeyecekler, kendileriyle rekabet edecek. Yani 614 bine yakın öğretmen başvurmuştu, 606 bin 185 öğretmen eğitimini tamamlamış, yani yüzde 99’u tamamlamış eğitimlerini. Bu 606 bin 185 öğretmenin tamamı da sınavda başarılı olursa tamamı hangi sınava başvurduysa ya uzman öğretmen olacak ya başöğretmen olacak, yani bir kota da yok bu anlamda.” dedi.
Öğretmenlerin 180 ve 240 saat olarak düzenlenen eğitim içeriklerinin güncellenmesi yönünde talepleri olduğunu da dile getiren Özer, bunların iyileştirilerek sınavın her yıl tekrarlanacağını ve içeriklerin de güncelleneceğini söyledi.
Sınavın nasıl yapılacağına ilişkin örnek soru kitapçıkları yayımladıklarını aktaran Özer, eğitim sisteminin öğretmenlerin mesleki gelişimleriyle ilgili yeni bir safhaya doğru evrilmesi için çalıştıklarını kaydetti.
Sınavla ilgili tereddüt veya değişikliğin söz konusu olmadığını söyleyen Özer, “Sınav haricinde iyileştirme yapılacak alanlar var, yani sahadan gelen özellikle işte 40 yıllık öğretmen, 35 yıllık öğretmen haklı olarak diyor ki ‘Şimdi ben uzman öğretmenlik sınavına giriyorum, uzman öğretmen olduktan sonra 10 yıl bekleme vaktim yok. Zaten emekli olacağım, yani başöğretmen olamayacak mıyım?’ İşte bunlarla ilgili arkadaşlarımız çalışma yapıyor. İnşallah, bunlarla ilgili o iyileştirmelere bir fırsat verecek düzenlemeleri de önümüzdeki günlerde kamuoyuyla paylaşırız.” dedi.
26 Eylül’de başlayan başvuru sürecinin 3 Ekim’e kadar devam edeceğini, sınavın ise 19 Kasım’da gerçekleştirileceğini anımsatan Özer, sınavın şeklinin online olmayacağını söyledi. Yayın öncesi iki günlük başvuruları incelediğini anlatan Bakan Mahmut Özer, “345 bin 732 öğretmenimiz uzman öğretmenliğe başvurmuş sınav için. 42 bin 561 eğitimini tamamlayan öğretmenimiz de başöğretmenliğe başvurmuş. Yani iki gün gibi kısa sürede 388 bin 293 öğretmen, yani eğitimini tamamlayan öğretmenlerin yüzde 64’ü sınava başvurmuş.” dedi.
Bu konuda sosyal medya algısıyla sahanın gerçekliğinin farklı olduğunun altını çizen Millî Eğitim Bakanı Özer, sahadaki izlenimlerini şöyle aktardı: “60’ın üzerinde ile gittim bir sene içinde. Tüm arkadaşlarımızla da benzer şekilde sahadayız, öğretmenlerimizi dinliyoruz. İlk kez okul yöneticileriyle tüm illerde değerlendirme toplantısı yapıyoruz. İlk defa böyle bir şeye giriştik, eğitim öğretim hazırlıklarıyla ilgili. Tüm illerde okul yöneticilerimiz bizim oradaki neferlerimiz, yani eğitimin kalitesini artırmayla ilgili en önemli paydaşlarımız, onlarla birlikte bir saate yakın hem eğitim politikalarımızı konuşuyoruz hem onların eleştirilerini alıyoruz, süreçleri birlikte yönetmeye çalışıyoruz. Yani bizim derdimiz bu kitleselleşme evresini tamamlayan eğitim sisteminin kalitesini özellikle okul yöneticilerimiz, tüm yöneticilerimiz ve öğretmenlerimizle birlikte sürekli kalitesini geliştirmek.”
Özer, kariyer basamakları sisteminin alınan geri beslemelerle daha iyi noktalara taşınacağını belirterek “Öğretmenlerimiz yüksek lisans ve doktora yapmaya başlayacaklar, yönelimleri artacak. Dolayısıyla bu süreçten öğretmenlerimizin büyük bir kısmının yararlanacağına inanıyorum.” dedi.
Şartları sağlayan öğretmenlerin yüzde 95’inin kariyer basamakları sistemine başvurduğuna dikkati çeken Özer, “Hemen hemen tamamı bu süreçlere başvurdu, problem olsa başvurmazdı.” ifadelerini kullandı.
Köy yaşam merkezlerinin sayısı 1.700’ü aştı
Taşımalı eğitim sistemiyle öğrencilerin en yakın okula ücretsiz ulaştırıldığını, aynı zamanda bu öğrencilere ücretsiz yemek verilmesinin de önemli bir adım olduğunu belirten Özer, salgın sonrası süreçte büyük şehirlerden ilçelere ve köylere göçün yaşandığını, tarım ve hayvancılığın da stratejik bir sektör olarak ortaya çıktığını anlattı. Özer, köy yaşam merkezleri projesine ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: “O zaman dedik ki köydeki okullarımızı tekrar aktif hâle getirelim. Nasıl yapalım? Üç şey yapalım: Bir, köy anaokulu yapalım. Biliyorsunuz, okul öncesi eğitim bizim bu dönemdeki en önemli önceliklerimizden biri. Anaokulu açmak için gerekli öğrenci sayısını 10’dan 5’e düşürdük, 1.800 köyde bir anda 20 bin çocuğumuz anaokullarıyla, okul öncesi eğitimle buluştu. İlkokulları açma şartını değiştirdik, ilkokulların açılabilmesini kolaylaştırdık ama en önemli değişikliği şöyle yaptık: Köy okullarının olduğu binalara halk eğitimi kurslarını açmaya başladık, halk eğitim merkezlerini kurduk. Yani ilk kez köyde yetişkinle çocuğunun veya torununun bir arada, aynı çatı altında eğitim aldığı bir alan oluşturduk. Onun için de okul demedik, köy yaşam merkezi dedik. Yani bazı köylerimiz var mesela öğrenci hiç yok, ilkokul ve anaokulu açmamızın bir anlamı yok ama halk eğitimi merkezi açarak burada tarımla ilgili, hayvancılıkla ilgili kurslar açıyoruz. Bu konuda Tarım ve Ormancılık Bakanlığımızla da iş birliği içerisindeyiz, onların desteklerini de alıyoruz. Dolayısıyla köydeki o atıl duran kapasiteyi hızla onararak, revize ederek aktif hâle getirip oradaki 7’den 70’e herkesin kullanımına açtık. Yani başlangıçta 12 Eylül’e kadar 1.500 köy yaşam merkezini açma hedefimiz vardı, şu anda 1.700’leri geçtik. Ekimin ikinci haftasına kadar 2 bin köy yaşam merkezini aktif hâle getirmeyi düşünüyoruz.”
1 yıl içinde 1.710 bağımsız anaokulu, 11 bin 50 ana sınıfı açıldı
Değerlendirmesinde okul öncesi eğitimin önemine de değinen Özer, eşitsizliklerin başlangıçta giderilmesi için pek çok adım atıldığını söyledi. Bakan Özer şunları kaydetti: “Siz ilkokul, ortaokul, lisedeki okullaşma oranlarını yüzde 90’ların üzerine çıkarabilirsiniz ama okul öncesi eğitimde aynı istikrarı sağlayamazsanız o başlangıçtaki eşitsizlikler, eğitimin ilerleyen kademelerinde varlığını sürdürmeye ve okullar arası başarı farkı olarak önünüze çıkmaya devam eder. Bizim en büyük sıkıntılarımızdan biri, kök problemlerimizden biri buydu. Onun için dedik ki madem Türkiye eğitimde kitleselleşmeyi tamamladı, artık tek bir konusu var: Kaliteyi sürekli iyileştirmek ve eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirmek. Bunun da en önemli hamlesi okul öncesi eğitimi güçlendirmek çünkü okul öncesi eğitim sadece bilişsel olan beceriler değil; çocuklarımızın bilişsel olmayan psikolojik, sosyal, duygusal gelişimlerini de etkileyen en önemli eğitim kademelerinden biri.”
Türkiye’de tüm eğitim sisteminde 2 bin 782 anaokulu yer alırken bir yıl içinde 3 bin yeni anaokulu açmayı hedeflediklerini kaydeden Özer, “Emine Erdoğan Hanımefendi’nin himayesinde sürece başladık. Ben şunu söyleyeceğim, demek istediğim şey şu: Odaklandığınız zaman eğitim sisteminde çözemeyeceğiniz hiçbir problem yok. Şu ana kadar biz 1.710 bağımsız anaokulu yaptık. 11 bin 50 de anasınıfı açtık ve 5 yaştaki okullaşma oranını yüzde 78’den yüzde 93’e çıkardık, bir sene gibi kısa sürede. Yani rakamlara tekrar gelirken baktım. Şimdi İstanbul, Ankara ve İzmir’de 5 yaştaki okullaşma oranları neymiş, yani bunun bilinmesinde fayda var. İstanbul yüzde 45’miş bu projeye başlamadan önce. Türkiye ortalaması yüzde 78 olmasına rağmen İstanbul aslında en mağdur illerden biriymiş yüzde 45’le. Şu anda yüzde 87. Ankara yüzde 42’ymiş, şu anda yüzde 84. İzmir yüzde 55’miş, şu anda yüzde 92. Üç de farklı il aldım: Giresun gibi çarpıcı iller… Giresun’da 5 yaştaki okullaşma oranı bu projeye başlamadan önce yüzde 25’miş, şu anda yüzde 98. Siirt yüzde 33’müş, şu anda yüzde 90. Erzurum yüzde 38’miş, şu anda yüzde 97, bu gerçekten müthiş bir eğitim sistemine katkı sunacak.”
2022 yılı sonunda hedeflenen 3 bin yeni anaokulu sayısının aşılacağını belirten Özer, Aile Okulu projesine ilişkin soruları da yanıtladı. 1.000’e yakın halk eğitimi merkeziyle ayda 1 milyon vatandaşa ulaşmaya başlandığını kaydeden Özer, “Bunun yüzde 70’i kadın, kursiyerlerimize 3 binin üzerinde kurs desteği veriyoruz. İlave olarak bir şey daha yaptık, yine Emine Erdoğan Hanımefendi’nin himayesinde Aile Okulu’nu hayata geçirdik. Yani kültürel değerler, aile içi iletişim, çocuklarımızın madde bağımlılığı, internet bağımlılığıyla nasıl mücadele edilebilir, çevre bilinci gibi bir sürü konuda 44 saatlik Aile Okulu eğitimi hazırladık. 81 ilde süreci başlattık, 137 bin aileye ulaştık. 2022’nin sonuna kadar hedefimiz 1 milyon aile. Genel de hep 1 milyonla açıyoruz hedefi. Çıraklık, kalfalık vs.de – bak göreceksiniz – 1 milyonu geçeceğiz bile. Yani biz sadece çocuklarımızı değil, okul ortamını değil, aynı zamanda onların velilerini de sürekli eğitim seferberliğiyle sürece dâhil ederek, bilgilendirerek, farklı destekleme mekanizmalarıyla destekleyerek bir bütünlük içinde süreçleri yönetmeye çalışıyoruz çünkü biliyoruz ki aile ortamı, aile ortamında yaşananlar öğrencilerimizin, çocuklarımızın akademik başarısını doğrudan etkiliyor. O ortamları ne kadar güçlü hâle getirebilirsek, ne kadar sağlıklı ve barışçıl ortamlara dönüştürebilirsek ve eğitim seviyesini ne kadar artırabilirsek eğitim sistemimiz de bundan o kadar müstefit olacak.”